Hani ortak payda Müslümanlıktı
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli'nin nihai çözüme yönelik siyasi hamlelerinin, tarafların da onay ve katkılarıyla son aşamaya geldiğini görüyoruz. Tam bu aşamada Cumhur İttifakı'nın ortağı ve dindar Kürtlerin temsilcisi olarak siyaset sahnesinde kendine yer bulan Hüdapar'ın "Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı" eski tartışmaları ısıtan bir çıktıyı önümüze koydu. İki gündür, Hüdapar'ı eleştiri oklarının hedefine oturtan sonuç bildirgesini dikkatlice inceledim. Bu arada çalıştayın internet sayfasında konuşmacıların açıklamalarını da okudum. Çok kıymetli görüşler ve öneriler vardı. Ancak Hüdapar'ın "yeni yüzyılda Kürt Meselesinin çözümü için aşağıdaki tespit ve çözüm önerilerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz" diyerek sıraladığı maddelerden biri ve sunuş metninde yer alan bir öneri hem tezatlar barındırıyor hem de Türkiye Cumhuriyeti Devletine açıkça çözümsüzlükler dayatıyor.
Önce sonuç bildirgesinden şu cümleyi aktarayım: "Kürt meselesinin çözümü ancak ulus devlet paradigmasının ve ırkçıkavmiyetçi bakışın terk edilmesi suretiyle mümkün olabilir."Hüdapar'ın terk edilmesini arzuladığı "ulus devlet paradigması", geçmişte Türklüğe dayalı ulusal kimliği esas alan ve Kürtlerin asimilasyonu üzerine kurulmuştu evet. Fakat günümüzde ve özellikle son 20 yılda bu paradigma kendi içinde büyük değişimlere uğradı, devletin anlayışında büyük değişimler yaşandı. Hâlihazırda ilerlenen yola da ırkçı ve kavmiyetçi anlayışı terk etmek üzere girildi. Böylesine derin bir anlayış değişikliğini amaçlamasa; daha evvel denenmiş ve sabote edilerek yarıda bırakılmış sürecin nihayete erişmesi için, muhafazakâr ve milliyetçi kodlardaki iki lider siyasi bagajlarını boşaltmazlardı.Hüdapar'ın ulus devlet anlayışından vazgeçme talebiyle, Batılı güçlerin PKK eliyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni parçalayarak işgal etme ve coğrafyayı "devletsiz uluslar" kaosuna teslim etme hedefiyle örtüşüyor. Arap Baharı'nın ulus devletleri nasıl tarumar ettiğini gördük. Suriye'de yapılmak istenen ve önüne geçilen plan da tam olarak buydu. Kaldı ki dijital feodalizmin tüm devletlerin altını oyan büyük bir güce dönüştüğü, teknoloji şirketlerinin insanlığa nizam verdiği şu çağda; zihnî ve fizikî işgallere de ulus devlet otoritesi karşı koyabilir.
Bildirgenin 14'üncü maddesi ise yukarıdaki düşünceyle çelişiyor ve Hüdapar'ın "ulusçuluk talebine" dönüşüyor. Şöyle deniliyor: "Kürtleri birbirinden ayıran Skyes-Picot sınırları sembolik hale getirilmeli; insanî, ekonomik, kültürel, sosyal ilişkilerin geliştirilmesi ve sılayı rahim hukukunun yerine getirilebilmesi için gerekli bütün kolaylıklar sağlanmalıdır."
Hüdapar, coğrafyayı birbirinden koparan Skyes-Picot sınırlarını hatırlatırken "Kürtçü" ve haliyle milliyetçi bir beklentiyi dile getiriyor. Çünkü "Kürtleri birbirinden ayıran demek" ayrımcılıktır. Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti'nin sınırları kalemle çizilirken sadece Kürtler birbirinden ayrılmadı. Araplar ve Türkmenlerin köyleri, şehirleri de ikiye bölündü. Bütünüyle dağıtılan coğrafyada bir tek Kürtler yaşamıyordu. Hâlâ da böyle. Net olsan ise şu: