Birkaç ay önce Mısır'da türlü badirelerle varabildiğim İsmailiye şehrinden 206 kilometreydi Gazze. O yürüyüş tamamlanamamıştı ancak denizden ulaşma hamlesinin de başlangıcı olmuştu.
Şimdi tam bir aydır Gazze'ye Akdeniz'den ulaşmak için harekete geçen Global Sumud Filosu'ndayım. İtalya'daki kara eğitimlerinin ardından 13 Eylül gününden beri de deniz üzerindeyiz. Filo'ya Barselona'dan katılan aktivistler ise neredeyse ayı aşkın bir zamandır teknelerde yaşıyorlar. Dün de ifade etmiştim: Bu rotayı oluşturmak kadar bu seyri sürdürmek de meşakkatli. Ancak sonu Gazze'ye çıkan bir güzergâhın varlığı bile tüm zorlukları aşacak bir iradeye büründürüyor bu sivil misyonu.
Şimdi, hedefimize varmamıza artık sayılı günler kaldı. Önceki gün akşam vaktinde, üç gündür demirli olduğumuz Girit'teki koydan ayrıldık. Filo Günlükleri'nde çok fazla vurguladım: Bizi en fazla beklemek yordu! Ve şunun da her daim farkındaydık: Soykırım altındaki Gazze, dünyanın geri kalanını beklemekten yorulmuştu.
Filo olarak, yola devam edebilen 42 tekne, 600'e yakın aktivist ve mürettebat ile yaklaşık 24 saattir kesintisiz olarak açık denizdeyiz. Bundan sonra yanaşacağımız tek kara noktası Gazze olacak. Gece boyu rüzgâr sert esti, dalgalar teknelerimizi sarstı. Ancak gün ışırken deniz sakinleşti. Durmadan, duraksamadan seyir halinde olmak hepimize iyi geldi. Önümüzdeki saatlerde hava yeniden sertleşecek olsa da artık kanıksadık. Günlerdir yanıtını vermekte zorlandığım sorunun yanıtını da artık net şekilde verebilirim. Filo ne zaman Gazze açıklarında olacak Kaptanlarımızdan son bilgileri aldım. Sizler bu satırları okurken, -sabah saatlerinde- Gazze sahillerine 350 deniz mili uzaklıkta olacağız. Hava koşulları olumlu seyreder ve başka maniler çıkmazsa Gazze'ye yaklaşık 3 günlük bir yolumuz kaldığı anlamına geliyor. Yani artık saatleri sayabiliriz. Hüsamettin Kaptan'ın şu sözleri hepimize iyi geldi: "Önümüzdeki saatler boyunca yönümüz tam olarak Gazze Şeridi."
İçimiz kıpır kıpır. Kendi aramızdaki konuşma ve yazışmaların konusu artık sadece Gazze. Sabah dirayetli aktivistlerimizden gazeteci Yaşar Yavuz'un üzerine, bulunduğu teknede sarı bir kelebek konmuş. Denizin ortasında kelebek ne arar desek de orada sağ göğsünün üzerindeydi. Yaşar ağabey videosunu çekip attı, kelebeğe "Biliyorum ömrün çok kısa ama sen de bizimle Gazze'ye geliyorsun" diyordu. Bir dostumuz, "Gazze'nin ateşini söndürmeye giden kelebek misali" benzetmesini yaptı.
Zaman geçtikçe iyice idrak ettim: Bu sadece bir deniz yolculuğu değil; bu, modern zamanların en acımasız ablukasına karşı insanlığın onurunu ayakta tutma çabasıydı. Teknelerdeki her bir yüz, bu çabanın canlı bir kanıtı. Güvertede, elinde kahvesiyle ufka dalan bir doktor, aylardır hastanelerde bombalanan meslektaşlarının yerine bir nebze olsun ses olabilmek için burada. Makine dairesinin gürültüsünde ter döken genç mühendis,
"Adalet yerini bulana dek durmayacağız" diyor. Kamarasında çocuklarının fotoğrafına bakıp güç alan bir İtalyan anne, Gazze'deki annelerin acısını dindiremese de yalnız olmadıklarını hissettirmek için bu dalgalarla boğuşuyor.
Elbette, üç gün sonra bizi neyin beklediğini de konuşuyoruz. Olası bir hukuksuz engellemeye karşı nasıl bir tavır alacağımızı, İtalya'da aldığımız pasif direniş eğitimlerini bir kez daha gözden geçiriyoruz. Kimsenin elinde sapan taşı dahi yok. Bizim tek silahımız, dünyaya canlı yayın yapacak olan kameralarımız ve asla vazgeçmeyeceğimiz insanlığımızdır. Korku var mı Elbette var. Ama bu, olur da Gazze'ye varamayız, ahdimiz yarım kalır korkusundan başka bir şey değil. Mavi Marmara'nın mirası omuzlarımızda. O gün o gemidekiler, sadece bir ablukayı değil, dünyanın korku duvarlarını da delmeye çalışmışlardı. Onların açtığı o onurlu gedikten sızan ışık, bugün bizim rotamızı aydınlatıyor. Bu yüzden bu seyir, aynı zamanda o kahramanlara verilmiş bir vefa sözüdür.