Akdeniz'de seyir halindeki beşinci gecemiz, sakin suları delen bir hareketlilikle başladı. Girit açıklarına yaklaştığımız sıralarda, gökyüzünde beliren ve sayısı yirmiyi aşan insansız hava aracı, filomuzu havadan abluka altına aldı. O an anladık ki, bu gece diğerlerinden çok farklı olacaktı.
Gece nöbet saatimi öğrenmiş, sabaha karşı güvertede olmak üzere uyumaya hazırlanıyordum. Tam yatağa uzanmışken tepemizde insansız hava araçları görüldüğünün bildirimi düştü ekranıma. "Bu kez çok sayıdalar" deniliyordu ve Filo için alarm verilmişti. Eşim Nuriye Hanım da Filo'yu karadan destekleyen ekipte olduğu için haberdar olur olmaz aradı. Beklenen bir durum olduğunu söyleyip telefonu kapattım. İki gündür göz hapsindeydik.
Sumud Filosu'nun resmi hesapları havadan kuşatıldığımızı duyurunca Türkiye kamuoyu da hareketlendi.
Artık teyakkuz haline geçmiştik. Daha önce defalarca tatbikatını yaptığımız güvenlik tedbirlerini saniyeler içinde uyguladık; güverteye sadece nöbetçiler çıktı, bizler ise can yeleklerimizi giyerek teknenin alt kısımlarına yerleştik.
Elliye yakın tekneden oluşan Filo'da yer alan 600 civarındaki aktivistin bulunduğu ortak yazışma platformundan akan bilgiler, gerilimin tırmandığını gösteriyordu. Saat 01.12'de Türk aktivist Dilek Tekocak, bulunduğu gemiden "Ani bir ışık yanıp söndüğünü gördük. Çok sayıda dron var" mesajını geçti. Ardından iki teknenin güvertesinde kimliği belirsiz ve barut kokan maddeler bulunduğu bilgisi paylaşıldı. Bu mesajın hemen ardından, yakınımızda bir patlama sesi duyuldu. Aklıma, Barselona kafilesine ait teknelere Tunus'ta yapılan bombalı sabotaj geldi. Ama bir farkla: Bu kez korunaklı bir koyda değil, açık denizde, tamamen savunmasızdık.
Çok geçmeden tekneler doğrudan hedef alınmaya başladı. İkinci bir patlama sesiyle birlikte platforma şu mesaj düştü: "Bizim teknenin üzerinden bomba attılar." Gelen ilk bilgilerde yaralanan kimsenin olmadığını öğrensek de saldırıların devam edeceği belliydi. Nitekim Semanur Sönmez Yaman Hanım, İtalyan parlamenterlerin de olduğu teknelerine saldırı olduğunu söyledi. O anda fark ettim ki, hepimiz birbiriyle ilgileniyorduk ama kimse korkmuyordu. Hatta konuşma gruplarımızda "Taş yok mu taş" esprileri dönüyordu.
Ben de bu esnada Yeni Şafak'tan bir canlı yayın yaparak Türkiye'ye ilk bilgileri geçtim: "Saldırı altındayız ancak sakin ve kararlıyız."
Yayınımın üzerinden on dakika geçmemişti ki, bulunduğumuz teknenin alt bölümü, bizleri yerimizden zıplatan bir patlama sesiyle doldu. Bomba tam tepemizde patlamıştı. O esnada güvertede olan iki gemicimiz kendilerini yere attılar. Hemen yukarı çıktık. KBB Profesörü Haşmet Yazıcı Hoca onlarla ilgilenirken, gemicilerimiz teknenin hasar alan ana yelkenini dert ediyordu. Durumları iyiydi ama yelkenimiz yanmıştı. Büyük bir cesaretle yelkeni hızla indirip topladılar. Aşağıya indiğimizde herkes gülümsüyor, gemicilerimizi tebrik ediyordu.
Günün ağarmasına iki saat kalaya kadar 12 patlama olmuş ve 9 tekne hedef alınmıştı. Şükürler olsun yaralanan olmadı. Bizim tekne dışında bir başka teknenin daha yelkenleri hasar almıştı. Sabah ise birkaç saatlik uykuyla teknemizin güvertesindeydik. Hasarlı yelken sökülmüş ve diğer yelkenler gerilmişti. Günler sonra gördüğümüz tek kara parçası olan Girit'in dağlarını izleyerek koyuldum işlere. Gece olan biteni haber merkezlerine ve bizleri merak eden dostlara anlatarak geçti dün'üm.
Saldırıyı düzenleyenlerin bir amacı vardı: Bizi korkutmak, panik yaratmak ve yolumuzdan döndürmek. Üzerimizde bombaların patladığı konum ise Gazze rotamız üzerinde karaya en yakın geçiş yoluydu. İsrail, bu saldırıyla; aktivistleri korkutup karaya en yakın noktada teknelerden ineceklerini ve böylece Filo'nun çözülmesini planlamıştı. Ancak yine ters etki yaptı. Kararlılığımızı perçinledi. O gece uluslararası sularda ve Yunanistan'ın arama-kurtarma sorumluluk sahasında; faili belli bu kural tanımaz güç, sadece teknelerimize değil, irademize de saldırdı. Ama her patlamaya, her tacize korkuyla değil, daha da artan bir kararlılıkla cevap verdik. Değil inmek bir an önce gidememiş olmanın mahcubiyetiyle motive olduk. Güvertede yanan yelkenlerdi, bizim umudumuz değil. Onlar bombalarla saldırırken biz "Taş yok mu"