Nihayet bir kez daha halat çözüyoruz. Tunus'tan kalkan tekneler hızla geliyorlar ve artık günlerdir beklediğimiz buluşma gerçekleşecek. Sizler bu satırları okurken Malta açıklarında birleşmiş ve Gazze'ye doğru dümen kırmış olacağız.
İtalyan kaptanımız önceki gece teknedeki herkesi bir kez daha topladı ve son uyarılarını yaptı. Kendisi inançlı biri ancak çok da agresif. Denizciler sert ve dakik insanlar oluyorlar.
Yolculuğumuz hayli zorlu olacakmış. Sözlerine "İnşallah yarın sabah 10'da bu koydan ayrılıyoruz. Sumud Filosu ile buluşma zamanımız geldi" diyerek başladı. Bu arada kaptan okuduğunuz şekilde sözlerine "İnşallah" diyerek başladı. O sert haliyle bize jest yaptı sanırım.
Kaptan açık açık konuştu: "İspanya'dan kalkan teknelerle buluştuğumuzda bizleri fırtına bekliyor. Dalgaların yaklaşık 3 metre ila 6 metreye kadar oluşabileceği bir fırtına. Artık denizin ortasına çıkacağız. Dikkat edeceksiniz. Çünkü burada ben kimsenin ölmesini ya da denize düşüp kaybolmasını istemiyorum. 40 yıldır denizlerdeyim. Çocukluğumdan beri bu denizde geçti hayatım. 40 yılda öğrendiklerimi 3 günde öğreneceğinizi düşünmüyorum ama maksimum hassasiyet göstermeniz hem bu yolculuk için hem sizin için önemli. Öncelikli olarak denizdeyiz. Deniz kara gibi bir ortam değil. Deniz bizden güçlü. Denizin ortasında küçücük bir noktayız. Ve onun kurallarına uygun olarak hareket etmezsek kaybederiz. Ben arkamda kimseyi bırakmadım bu zamana kadar. Hiç kimse yanımda ölmedi. Hatta yaralanmadı bile. Ama bu, tamamen kurallara saygılı olmakla ilgiliydi. Dolayısıyla sizler de kurallara uyduğunuz zaman güvenli bir şekilde buradan geçebiliriz. Bu dalgalar benim için sıkıntılı değil. Ben bu durumu halledebilirim. Ama maksimum dikkat ve önlem istiyorum."
Bu sözler ürkütmesin. Denizin bağrındayız. Rüzgâr ve fırtına hep vardı, bizler de karşılaşacağız. İtalyan kaptanımız işi sıkı tutuyor. Disiplini seviyor. Denize çok saygılı. Gazze hususunda ise en az bizler kadar hassas. Öyle olmasa, günlerdir beklemez ve akıbeti belirsiz bu yolculuğa çıkmazdı.
Bu arada 4 gündür demirlediğimiz bu koydan demir almayı bir iki saat bile olsa öne çekmek için çok sayıda ikili görüşme ve toplantılar yapıldı. Deniz üzerinde hareketsiz olmak bizler için sıkıcı ve yorucu olsa da bu durumun denizciler için çekilmez hale geldiğini kaptanların yaptıkları toplantıdan anladım. Tevafuk bizim teknede toplandılar ve bir an önce hareket etmek ve fırtınanın önüne geçmek için görüşlerini bildirdiler. Haritalar açıldı rüzgârın hızı hesaplandı, dalga boyları ölçüldü. Rüzgâr 40 knot's hızla esene kadar gidecekmişiz. Açık denizde sığınılacak koyların listesi çıkarıldı.
Kaptanımız fırtınaya yelken açacağımızı söyledi ve aslında deniz üzerinde uçarak gideceğimiz bilgisini de verdi. Sık sık da "kurallar, kurallar, kurallar" dedi. İnsanlığın ve dünyanın tüm kurallarının ihlal edildiği Gazze'ye mutlak bir disiplinle gidiyoruz.
Sizler bu satırları okuduğunuzda fırtınayı atlatmış ve Yunanistan kara sularında olacağımız öngörülüyor. Bu sürede telefon kullanmamız mümkün olmayabilirmiş. Bizim kaptan bu hususta çok net: Her an uyanık olmalısınız. Denize karşı herhangi bir duyarsızlık ve zayıflık göstermemek zorundasınız. Çünkü en ufak zayıflığınızda denize düşersiniz. Herhangi bir şekilde yolda eşyalarınızı yerde bırakmayacaksınız. Gemi sallandığı zaman her şeyin bir yeri var. Her yerin de bir önemi var. Hiçbir şekilde etrafta açık bir şey bırakmayacaksınız. Telefonlarınız elinizde durup da gezmeyeceksiniz. Telefonlar elinizdeyken dikkatiniz onda olur ve telefonunuzu değil, kendinizi kaybedersiniz. Bunlara dikkat edeceksiniz Bunun dışında bulantı kusmalarınız olabilir. Böyle bir durum olursa elinizde kovalara sarılıp arkadaş gibi olup onunla yatacaksınız. Tekrar tekrar söylüyorum. Her zaman için uyanık olacaksınız. Her zaman için denizin içinde olduğunuzu ve denizin sizden daha güçlü olduğunu bileceksiniz. Sizlere bana emanetsiniz. Sizin o bu ağır yükünüzü omuzlarımda taşımak istemiyorum. Herkes kendi sorumluluğunu bilecek."