En son 22 yıl önce askerde nöbet tutmuştum. Bize ilk öğretilen, "Nöbet kutsaldır" sözüydü. İlk zamanlar, kışladaki botların ve yatakhanenin gözcülüğünü yapmanın neyi kutsal olabilir diye düşünsem de bu sözün anlamını sonraları idrak etmiştim. Nöbet, farklı bir disiplindi; sorumluluğu ağırdı. Beklediğin bir çift bot bile olsa, o, vatan evlatlarının en temel ihtiyacı ve eşyasıydı. Tuttuk, bitti, devrettik ve geldik. Ve en mühimi de şuydu: O nöbet yerleri hiç boş kalmadı.
Şimdi ise bir teknenin güvertesindeyim. Bir yelkenli... Sicilya'nın en uç noktasındaki doğal bir koyda, sabaha karşı üç-beş nöbetindeyiz. Kısa sürede abi-kardeş olduğumuz Prof. Dr. Haşmet Yazıcı ile badiyiz. Bu neyin nöbeti mi Sumud Filosu, her türlü sabotaj tehdidi altında denize açıldı. Filo'nun iki gemisine daha önce Tunus'taki limanlarda saldırı olmuş, gözdağı verilmişti.
Bizler İtalyan karasularındayız ama kaptanlarımız tüm tedbirleri almak zorunda. Nöbetler, hem gemideki disipline ve kurallara ayak uydurmak hem de olası sabotaj risklerine karşı bir önlem olarak tutuluyor. Gemi mürettebatı da aktivistler de bu görevin bir parçası. Bizler de bir nevi mürettebatlık yapıyoruz; temizlik işlerine yardım etmenin yanı sıra güverte nöbeti de tutuyoruz. Yaklaşık 14 metrelik bir teknenin güvertesindeyiz ve bu nöbetin üç kritik amacı var. Birincisi, herhangi bir dron ya da hava aracıyla yapılabilecek olası bir saldırıyı veya video kaydını tespit etmek. Bu cihazlar çok sessiz yaklaşabiliyor, varlıklarını ancak güvertedeki biri fark edebilir. O yüzden gözümüz ve kulağımız sürekli tetikte olmalı. İkincisi ve en önemlisi, teknenin pervaneleri. Bir dalgıç yüzerek gelip pervanelere bir şey sarabilir ve bu durum motorda ciddi hasar oluşturabilir. Üçüncüsü ise demirlediğimiz zincirler. Yine birileri tarafından bu zincirler kesilirse, tekne açığa doğru sürüklenebilir. İşte bu üç hayati riske karşı, elimizde fenerler ve kafa lambalarıyla güvertede dolaşıyoruz. En ufak bir seste veya harekette kaptanı ve ekibini haberdar edeceğiz.
Nöbet tutmak ilginç bir tecrübe; insan kendiyle baş başa kalıyor. Bunu askerdeyken de çok yaşamıştım. Hem sorumluluğuna odaklanıyor hem de zihninden geçen sayısız soruyu sorguluyorsun. Başlarda, "İsrail buradaki teknelere sabotaj yapamaz" diye düşünmüştüm ama durumun öyle olmadığını anladım. İsrail, bu filonun buluşmasını ve Gazze'ye doğru yola koyulmasını hiçbir şekilde istemiyor. Bu topraklarda da mutlaka ajanları vardır ve onlar üzerinden herhangi bir tekneye yapılacak sabotaj, filonun hareketini ağırlaştırır, geciktirir. Bu durum aynı zamanda bir güvensizlik de yaratabilir. O yüzden Avrupa'da olmamız tam bir teminat değil. Mesela bizleri Yunanistan karasularında nelerin beklediğini bilmiyoruz.
Koyda, yaklaşık 100 metre aralıklarla demirlemiş 17 tekne var ve her birinde nöbet tutuluyor. Her teknenin kendi güvenliği, bütün filonun güvenliği demek. Bu yüzden yola çıkan her aktivist, bu nöbeti tutmak zorunda. Açıkçası bu sorumluluk beni motive etti. Üç-beş nöbeti, askerde en sevilmeyen nöbettir. Uykunu bölersin, nöbeti tutar geri dönersin ama sabah olmuştur. Erken uyumadıysan o geceyi uykusuz geçirmiş sayılırsın. Ben dün gece 23.30'da yattım, o yüzden 3'te kalkmak problem olmadı. Nöbet bittiğinde sabah namazının vaktinin girmesine birkaç dakika vardı. Haşmet Hoca ile nöbete bu tarafından da baktık; namazı kılıp 1-2 saat daha uyuyabildik.