Dünyanın en asil geri dönüşü

Evlerini arayan insanları gördünüz değil mi Can havliyle terk ettikleri hanelerini oturulur vaziyette bulmak için dua ediyorlardı. "Allah'ım ne olmuş, evimiz yerinde yok" diyordu genç bir kız.

Diğer videoda bir delikanlı harabelerin ortasında kararmış demlikte çay demliyordu. Tekti, etrafında kimseler yoktu. Başını eğmiş tutuşturduğu çalı çırpıdan yükselen ateşe bakıyordu. Dönmüştü işte. Rıfat Alareer'in şehit edilmeden birkaç gün önce yazdığı şiiri omuzlamış gibiydi: "Eğer ölmem gerekiyorsa,yaşamalısın,Hikayemi anlatmak için,eşyalarımı satmak için,bir parça kumaş satın almak içinve ipler"Şu sayılar dile kolay gelmesin artık, Gazzeliler "471 günün sonunda" ölümü öldürmenin metanetiyle dönerlerken şehirlerine... Bir adam yıkıntıların üzerine oturmuş çevresini gözlüyordu. Yerle yeksan olan evinin çatısındaydı oysa. Kamera yaklaşınca fark ettim, dalıp gitmişti. Gözünün görebildiği her noktadaki o griliği, moloz kokan yıkıntıları görmüyordu belli ki. Bir ara gözlerini kıstı. Başını yere eğdi. Bu bir düğümlenme anıydı. Kim bilir neleri hatırlamıştı Çocukluğunu mu, yoksa çocuklarını mı Ayağa kalktı. Aklından geçenleri savururcasına ellerini şöyle bir salladı. İlmeklerden birini çözmüştü. Dikildi, bir süre bekledi öylece. Bir briketten güç alarak ayakta kalmayı başarmıştı ve Mahmud Derviş'in dizelerine can katarcasına yürüyordu şimdi: "Öfkeden köpürerek yaşayan en sabırlı insanıyım bu diyarınZamanın doğuşundanyılların başlamasındanservilerden, zeytinlerdenotların yeşermesindendaha eskiye uzanır köklerim!"Bir kadın, bombaların tezgahını yıkamadığı mutfağını bulmuştu, elinde kap kacaklar vardı. Bakınıyordu. Gözü bir şeylere ilişti. Eğildi aldı. Demir bir kepçeydi. Sağlamdı. Şimdi tek eksik bir tencere ve onu da bulursa yemek yapacak gibiydi. Neyle ve neyin üzerinde Bu da soru mu şimdi! O bir anneydi, yaşama ve yaşatma savaşını başlatmıştı bile. Gazze'den geriye ne kalmıştı ki oracıkta bir ocak bulsundu. Ben bunları düşünürken, Gazzeli kadın 'olsun' dercesine tencereyi aramaya koyuldu. Buldu mu bilmiyorum, çünkü kameraman başka bir enkazdaki arayışa fokuslanmıştı. Umut, enkazdan çıkacak tencerenin taşlar üzerinde yakılacak ateşte kaynamasıydı. Sanki Radva Aşur'un Tanturalı Kadın romanındaki sayfayı izliyordum: "Savaş sana evini terk etmek zorunda kaldığında önemlinin önemlisini yanına almayı öğretir. Bir şişe su mesela. () Kesin olan şu ki savaşın sana öğrettiği dördüncü, beşinci, altıncı şey de var... Ama önce de öğrensen sonra da öğrensen her zaman öğrendiğin şey "tahammül" oluyor. Bekliyor ve dayanıyorsun"

Sonra başka bir videoya iliştim. Gazeteci Cihad Şemale bir kez daha yok edilen Cibaliye'de, yıkıntıların arasında ayakta kalabilmiş duvarları olmayan bir binada ezan okuyordu:

"Allahü ekber,Lâ ilâhe illallah"

Şemale, gazetecilik hayatının en mühim canlı aktarımını yapıyor, Gazze'nin zaferini ilan ediyordu:

"Allah en büyüktür,