Raporun henüz giriş kısmındaki bu satırları okurken iki kavram dikkatimi çekti:
1-Sosyokültürel terör,2-İdeolojikleştirilmiş cinsiyetsiz bedenler.LGBT'yi sadece bir cinsel yönelim meselesi olarak değil, popüler kültürün merkezine yerleşmiş bir hegemonya aracı olarak tanımlayan çalışma, bu faaliyetleri, "şiddetten" arındırılmış; "korku", "tehdit" ve "psikolojik etki" unsurlarını barındıran bir "sosyokültürel terörizm" olarak tanımlıyor.
***
PKK'NIN YÖNTEMLERİYLE AİLEYİ HEDEF ALMAKTerör üzerinden ele almak birilerini çok fazla rahatsız edecektir ancak Prof. Palabıyık'ın bu kavramsallaştırması -rastgele değil-; raporun en çarpıcı tezi olan PKK terör örgütü ile LGBT lobileri arasındaki metodolojik karşılaştırmaya dayanıyor. Rapor, iki yapının da temel hedefinin "aile" olduğunu ve bağlantılı olarak "Milli Beka" sorunu oluşturduğunu ortaya koyuyor.
Şu tespit çok net: "PKK terör örgütünün kırsal alanda yaptığını LGBT lobileri şehir merkezlerinde gerçekleştiriyor."
Rapor, PKK'nın "ergenlik şartlarından yararlanarak", gençleri sosyal medya ve kültürel faaliyetler üzerinden "kaçırarak" (Diyarbakır Anneleri örneği) dağa götürmesi ile LGBT lobilerinin gençleri "ayartarak" ve "parçalanmış aileleri" hedef alarak yuvalarından koparması arasında yöntem açısından bir fark olmadığını savunuyor. Dahası, bu benzerliği PKK elebaşısı Öcalan'ın ideolojik metinlerine dayandırıyor. Öcalan'ın "Aile, erkeğin kalesidir. Yıkılmalıdır" ve "Aile, düzenin sigortasıdır. O halde dönüştürülmelidir" tezlerinin, bugünkü lobilerin aile karşıtı tezleriyle "aynı" olduğunu vurguluyor. Hatta PKK'nın "Jin, Jiyan, Azadi" sloganı ile LGBT yürüyüşlerindeki "Ay, Ayol, Azadi" sloganı arasındaki benzerliğe de "propaganda kopyalaması" olarak dikkat çekiliyor.
***
MEDYA, ALGI VE KÜLTÜREL HARP
Rapor, bu sosyokültürel terörün silahla değil, medya, eğitim ve popüler kültür aracılığıyla yürütülen bir zihin operasyonu olduğuna dikkat çekiyor.
Hollywood yapımlarından Netflix dizilerine, moda endüstrisinden reklamlara kadar uzanan geniş bir medya ağının "çeşitlilik" adı altında toplumları dönüştürme işlevi gördüğü şahit olduğumuz çok yalın bir gerçek. Raporun bu noktada dikkat çektiği nokta şu: "Görünürlük değil duyarsızlaştırma hedefleniyor."
Medya böylece bir kültürel harp sahasına dönüşüyor. Hollywood, kitleleri duygusal olarak yönlendiriyor, sosyal medya kimlik inşasının laboratuvarı, reklam sektörü ise "cinsiyetsiz gelecek" tahayyülünün taşıyıcısı rolünü üstleniyor.
***
DİLİ DEĞİŞTİR, KİMLİĞİ BULAŞTIRRaporun detaylarında, LGBT ideolojisi psikolojik harp taktiği olarak ele alınıyor. Bu yaklaşım üç aşamada açıklanıyor: Dil inşası, kimlik muğlaklaştırması ve aile karşıtlığını normalleştirme.
İlk aşamada "sevgi, özgürlük, çeşitlilik" gibi pozitif kavramların sürekli tekrarıyla karşıt görüşler marjinalize ediliyor;

5