Biz bu enkazın altından kalktık ama

Uzun bir bölümü kar fırtınası altında geçen ve yaklaşık 22 saat süren yolculuğun sonunda Kahramanmaraş'a vardığımda gördüğüm manzaranın bende çağrıştırdıklarını nasıl tanımlayacağımı düşündüm uzun süre. "Nasıldı" derler ve sen de "felaketti" diye yanıtlarsın. Felaket nedir peki Yakın zamanda selin vurduğu Dereli ve Bozkurt'ta gördüklerim felaketti evet. Ancak 6 Şubat'a "felaket" diyemedim. Hepimizin zihninde bir kıyamet tasavvuru vardır ve bilincimiz bunu simüle edebilir. Belki de izlediğimiz bilimUzun bir bölümü kar fırtınası altında geçen ve yaklaşık 22 saat süren yolculuğun sonunda Kahramanmaraş'a vardığımda gördüğüm manzaranın bende çağrıştırdıklarını nasıl tanımlayacağımı düşündüm uzun süre. "Nasıldı" derler ve sen de "felaketti" diye yanıtlarsın. Felaket nedir peki Yakın zamanda selin vurduğu Dereli ve Bozkurt'ta gördüklerim felaketti evet. Ancak 6 Şubat'a "felaket" diyemedim. Hepimizin zihninde bir kıyamet tasavvuru vardır ve bilincimiz bunu simüle edebilir. Belki de izlediğimiz bilim kurgu filmlerinden, afet sonrası görüntülerden etkilenmişizdir. Kıyamet yok olmaktır. İslam'a göre de diğer İbrahimi dinlere göre de dünyanın sonudur. Aynı zamanda diriliştir kıyamet. Yeni bir hayatın başlangıcıdır. Müslüman için insanın ölümü küçük kıyamettir mesela. Trabzon Caddesi'ni ararken gördüklerim, duyduklarım ve psikolojik olarak altında kaldığım o görüntülerin fiziken nasıl silineceğini düşündüm. Bu enkaz kalkar mıydı Kahramanmaraş'tan döndükten sonra da "manzara nasıldı" sorusuna her seferinde "Kıyamet sonrasının fragmanı gibiydi. Bitmiş ve ben son sahnesini gördüm" yanıtını verebilmiştim. Zaten 24-25 saat sonrasını görebilmiştim. Deprem anını, ardından gelen ikinci büyük sarsıntıyı ve yıkıntılar içinde hayatta olmanın şokunu yaşayanlar için tasviri çok başka elbette. Bu nedenle olsa gerek 'Asrın Felaketi' denildi. Çünkü felaket kelimesi şahit olunan manzarayı bir başına anlatmaya yetmiyordu. Saatler içinde iki yıkıcı deprem oldu. Büyüğü 65 saniye, ikincisi 45 saniye sürdü. Bir değil, iki değil, darda kalınca birbirine koşacak komşu 11 şehir; Hatay, Gaziantep, Adıyaman, Malatya, Şanlıurfa, Diyarbakır, Osmaniye, Adana, Kilis ve Elazığ'dan feryatlar yükseldi. 38 bin 901 bina yıkıldı ve 26 bin binada hayat belirtisi olmayan enkazlar belirlendi. Resmi verilere göre 53 bin 537 insanımız hayatını kaybetti. Şimdi üzerinden iki yıl geçti. Dün, deprem şehirlerinde acılar tazelendi. Vefat edenler anıldı ve bugüne, şimdiye bakıldı. Hayretler içinde haberler geçti muhabirlerimiz. Günlerce arama kurtarma çalışmaları yapılan ve en az bin 400 kişinin hayatını kaybettiği Kahramanmaraş'taki Ebrar Sitesi'nin bulunduğu alandan yeni bloklar yükseliyordu. Fiziki boşluk dolmuştu. Daha güçlüsü, daha sağlamı, dayanıklısı ve gelecek vaat eden evler dikilmişti. İki yılda. Evlerini teslim alanların asla giderilemeyecek "eksiklikleri" ise yüzlerinden, sözlerinden okunuyordu. Peki "biz" bu enkazın altından nasıl kalktık Herkesin kendince yanıtları var. Ortak cevaplar, bizi "biz" yapan hamuru yani Anadolu'yu. Türklüğü. Türkiyeliliği. Devlet-millet dayanışmasını işaret ediyor... Depremin ilk anlarında, hatta günlerce; milletin "devlet sorumluluğu" üstlenmesi ve üzerine vazife olmayanı görev bilinci edinmesi de o hamurdur işte. Böyle bir dayanışma olmasa, devletimiz deprem bölgesinde iki yılda 201 bin 431 hane inşa edip sahiplerine teslim edemezdi. İlk andan itibaren günlerce deprem bölgesinde kalan valiler, kaymakamlar, belediye başkanları, profesyonel ekipler, sivil toplum kuruluşları, gönüllüler ve bulundukları şehirlerden gece gündüz yardım kolileri yükleyen gençler Evlerini deprem bölgesinden gelenlere açanlar, iki-üç komşuyla yeni bir komşuya ev dizenler, memleketin yasını yaşarken gülmeyi, sevinmeyi unutanlar, Hatay'daki bir enkazdan duyulan sese kulak kesilip, "Allah'ım ne olur" diyerekten duaya duranlar