***
ARKA SOKAKLARDA BİRİ VAR Kitaplarını ve yazılarını dikkatle takip ettiğim, meslektaşım ve dostum Taha Kılınç, büyük bir cesaretle Çin'in bütün kontrol mekanizmalarını aşarak Doğu Türkistan'ın yıllardır haber alınamayan sokaklarına girdi. İzleri silinen camileri buldu, mezarlıkların yok edilmiş parçalarını takip etti, mazlum insanlarla fısıltı düzeyinde de olsa konuştu, pazar yerlerine ve Uygurların her an gözetim altında tutulan semtlerine ulaştı. İnsanların tutulduğu kampları gördü, polisi, kameraları, kimlik kontrollerini atlattı. Taha Kılınç, sekiz gün boyunca bölgedeki bütün şehirlere giderek gördüklerini bir tarihçi titizliğiyle kaydetti. Her anı not edilen ve kayda alınan tanıklıklar, Kayıp Coğrafyanın İzinde / Doğu Türkistan Seyahatnamesi ismiyle hacimli bir kitaba dönüştü ve geçtiğimiz ay Ketebe'den yayımlandı.***
HARİTALARIN GÖLGESİNDE HAZIRLIKBu kitap yalnızca sahada yaşananların değil, yolculuk öncesindeki büyük emeğin de belgesi. Taha Kılınç, Doğu Türkistan'a gitmeden, haftalarca şehir planlarını çalışmış, yıkılmış camilerin eski konumlarını arşivlerden tespit etmiş, mezarlıkların izini uydu görüntülerinden sürmüş. Tarihi yapılar yıkılarak park, otoban ya da siteye dönüşmüş olsa da yerlerini çevredeki diğer izlerden tespit edebilmiş. Nitekim kitabın ilk sayfalarında şu bilgiler yer alıyor: "Korgas'ta üç büyük Müslüman mezarlığı vardı… hepsi duvarlarla çevriliydi ama uydu görüntülerinde mezar taşlarına kadar seçiliyordu." (s.48)Zaten bu tafsilatlı hazırlık sayesinde, yolculuk sırasında karşılaştığı "yeni yapılar" Kılınç'ı hiç şaşırtmıyor. Çünkü bir cami minaresinin gölgesini uydu fotoğraflarından fark eden bir göz sahada yanılmaz. Taha Kılınç, şahidi olduğu yok etme politikasını şöyle aktarıyor: "Kubbe ve minarelerin yok edilmesi, Çin'in özellikle son on yıldır yoğunlaştırdığı bir uygulamaydı." (s.48)***
ANLIK ETKİLEŞİME DİRENMEKTaha Kılınç'ın, yoldaşı Hulusi Yiğit ile çıktığı seyahate ne kadar kilitlendiğini gösteren en çarpıcı detaylardan biri ise bence şudur: Günlerce süren yolculuk boyunca yüzlerce fotoğraf çekmiş olmasına rağmen tek bir kareyi bile sosyal medyada paylaşmadı. Facebook'u etkin kullanan bir gazeteci olarak kendini sessize aldı. Bugün çoğu gazeteci böyle bir yolculukta elindeki ilk görüntüyü paylaşmak için sabırsızlanır. Ancak Kılınç, Çin'e karşı sessiz kalmayı, sabretmeyi ve gördüklerini biriktirmeyi seçti. Çünkü elindeki bilgi kırıntıları anlık etkileşimi değil, tarihe bırakılacak tanıklığı hak ediyordu. Bu da artık nadir görünen bir gazetecilik disiplini aslında: Anı değil, anlamı kayda geçirmek...***
DOĞU TÜRKİSTAN'IN ZİHİNSEL HARİTASIKitap sadece bir seyahatname değil, Doğu Türkistan'ın zihinsel, tarihi, coğrafi ve siyasi haritasını yeniden kurgulayan bir çalışma aynı zamanda. Titizlikle ortaya çıkan bu harita sayesinde okurlar; Korgas'tan Hoten'e, Kaşgar'dan Turfan'a şehirlerin yıkılışını ve dönüştürülüşünü adım adım görebiliyor. Mesela Taha Kılınç, Aksu'da 2019'daki yıkımı anlatırken şöyle diyor: "Buldozerler kabirleri dümdüz ederken, Uygur hafızasının en önemli şairlerinden Lütfullah Muttalib'in kemiklerinin akıbeti hâlâ belirsiz." (s.79)Bu bilgi ve yerinden gözlem cümlesi bile, Çin'in bir halkın hafızasını nasıl yok ettiğini gösteriyor.Kitabı okurken beni en fazla etkileyen gözlem ve sahne; Taha Kılınç ile yoldaşı Hulusi Yiğit'in tarihi Hoten şehrindeki Cuma Camii'nde cuma namazı kılamamaları ve camiye girmelerine icazet verilen yaşlı uygurların, namazdan önce Çin'e bağlılık yemini ettikleri anlar oldu.***
ÇİN'E ESİR DÜŞMÜŞ CAMİLERTaha Kılınç'ın Doğu Türkistan şehirlerine dair tanıklıkları, insanın yüreğini burkan sahnelerle dolu:* Hoten'de cuma namazı kılacaklardan Çin'e bağlılık yemini isteniyor.* Urumçi'de camiler açık görünse de ibadet etmek imkansız.* Gulca'daki tüm camiler kapalı.* Yarkent'teki camiler müzeye dönüştürülmüş.* Tuyuk'ta son ezan 2015'te okunmuş.* Kaşgar'da sakallı yaşlı sayısı üçü geçmiyor.* Sokaklarda tek bir başörtülü ve tesettürlü kadın yok.Gulca'da zincire vurulmuş bir camiyi görünce şu cümleyi kuruyor Kılınç: "Müslüman mahallesinde, esir düşmüş bir mabetti karşımıza dikilen." (s.72)***
TEK BİR TESETTÜRLÜ KADIN YOKDoğu Türkistan'ın sokaklarında gezerken Taha Kılınç'ın dikkatini en fazla çeken manzara, Müslüman kadınların giyimlerine getirilen yasak oluyor. Gulca'da saatlerce dolaşmalarına rağmen İslâmî ölçülerde örtünmüş tek bir Müslüman kadına rastlamadıklarını söylüyor. Sokaklarda görünen kadınların büyük kısmının başları tamamen açık. Kılınç, kısmen örtünenlerin ise kulak, küpe ve boyunlarını açıkta bırakan "kundak bağlamak" tarzı bir örtünmeye mecbur edildiğini anlatıyor. Resmi rakamlara göre en az 200 bin Müslümanın yaşadığı bir şehirde tek bir mütesettir kadına rastlamamak, bunun bir tercih değil siyasi baskı olduğunu gösteriyor. Kitabın sayfaları arasında Doğu Türkistan sokaklarını adımlarken benzer manzara, Kaşgar'da ve diğer şehirlerde de karşımıza çıkıyor. Taha Kılınç, bütün bu sahneleri aktırdıktan sonra şu can alıcı tespitini yapıyor: "Bir İslâm şehrinde sokakta bir tane bile örtülü kadın yoksa, burada başörtüsüne ve tesettüre yönelik ağır bir siyasi baskı vardır." (s.116)***ÖLÜMÜ BİLE SUÇ SAYAN SİSTEMÇin rejimi sadece ibadeti değil, ölümü ve ölüye dair ritüelleri bile suç haline getirmiş. Müslümanların mezarlık ziyaretleri yasak. Kabir başında el açmak, dua etmek suç. Çünkü kameralar mezarlıklara girip çıkan herkesi izliyor. Bu yüzden mezarlıklarda kimse yok. Sadece sessizlik var. İnsanı dehşete düşüren satırları okurken Taha Kılınç'tan şu ağır cümle geliyor: "Cenaze törenine katılmak ve okunan Arapça duaya eşlik etmek bile bir suç sayılıyor." (s.189)***SOKAĞA TAŞAN YASAKLAR LİSTESİDoğu Türkistan'da sıradan hayat bile suç. Çin öyle yasaklar getirmiş ki, "Nasıl olur" diyorsunuz. Ancak çoktan uygulamaya geçilmiş bile. Kılınç'ın sahada gördüğü yasaklara dair gözlemlerinden bazıları şöyle:* Marketlerdeki ve gıda tezgahlarındaki bıçaklar zincire bağlı.* Evlerde fazla yiyecek bulundurmak yasak.* Fazla yorgan ve yatak bulundurmak şüpheli.* Halat, çadır, dambıl, pusula bile almak yasak.* Benzin istasyonuna araç içinde sadece şoför girebilir.* Türkçe, Arapça öğrenmek suç.* Evde misafir ağırlamak mümkün değil.Taha Kılınç'ın şu gözlem ve aktarımları Uygur Türklerinin, gündelik yaşamlarının da nasıl bir zulüm altında geçtiğini sarsıcı şekilde gözler önüne seriyor: "Çin'in o sıkça söz edilen 'kitlesel izleme' (mass surveillance) mekanizmasıyla karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyordu. Çin, Doğu Türkistan'ı -ve diğer bölgelerdeki şehirleri de- hem kameralarla hem de kullanılan cihazlardaki online ve elektronik izleme programlarıyla sürekli takip altında tutuyordu. İnsanların sadece fiziksel hareketleri değil, aynı zamanda günlük alışkanlıkları, dini yönelimleri ve temas kurdukları kişiler de izleniyordu. Hatta Doğu Türkistan şehirlerinde, tüketilen elektrik ve yakıt miktarı 'normalin üstünde' olduğu takdirde insanlara çeşitli yaptırımların uygulandığını bile okumuştum." (s.47)
4