Başarılı bir maratoncu, Kemal Bey...

Kemal Kılıçdaroğlu adeta, dimdik Ağrı Dağı'na tırmanan bir dağcı gibi ter dökerek, yumruk yiyerek, linç girişimleri ile karşı karşıya kalarak kendini kanıtlama yolunda ilerliyor.CHP'ye genel başkan seçilmesinden üç gün sonra çıkan yazımda kendisini Gandi'ye benzetmiştim. Sonra eleştirilerim de olmuştu. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu bir sürat koşucusu, bir sprinter değildi, o bir maratoncuydu. Bıkmadan, usanmadan, damla damla biriktirerek kendi hanesini "siyasetçi olarak doldurmayı başardı"."Soldan bazı ödünler de vererek" birleştirici olma yolunu sabırla ve inatla sürdürdü. Soldan verdiği kimi ödünler eleştiriliyordu: ama Türkiye'nin "iç dinamikleri" bir bakıma bunu zorunlu kılmıştı. "Stratejik hedefe" ulaşılması için bu taktik ödünlerin verilmesi gerekmiştir.Siyasal İslamcı yapılanmaya ve Atatürk düşmanlığına karşı verilen bu ödünler başlangıçta eleştirilmişti. Ancak karşıdaki güç odakları: siyasal İslamla birlikte hareket eden örtülü emperyalizm tehlikesi, böylesine bir "ironiyi" zorunlu kılıyordu.Gandi'nin "tuz" yürüyüşünü Kemal Bey Türkiye'de "ekmek yürüyüşü" olarak üstlendi: ekonomik kriz yaşayan geniş halk kitleleriyle bütünleşti: iktidarın yandaşçı, tekelci, ötekileştirici uygulamalarına meydanlarda karşı koymaya başladı: karşısındakinin "devlet partisi" gibi davranmasına karşılık muhalefeti, "halkçı bir zeminde bulundurdu": işçi sendikaları, tarım kooperatifleri gibi görevleri üstlendi. İşçiye, çiftçiye, işsize kucak açtı, ayağına gitti.Sağdaki ve merkezdeki partilerle işbirliğine başladı. Çünkü ülkede sorun, sağ-sol meselesi olmaktan çıkmış, demokrasiyi yeniden kurma sorunu haline gelmişti. Bu öncelik, bazı ideolojik meselelerde bir orta yol bulmayı gerektiriyordu.Muhalefetin