Osmanlı İmparatorluğu nüfusu artmayınca çökmüştü

Türkiye'nin açıklanan yeni nüfusu, artık genç nüfusa sahip olmadığımızı ve nüfus artış hızımızın durma noktasına geldiğini gösterdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun son asırlarında da nüfusumuz artmamış, bu yüzden savaşları ve bir imparatorluğu kaybetmiştik

Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'dan teknolojik olarak geri kalması ve bu yüzden savaşlarda mağlup olup topraklarımızı kaybettiğimiz hep anlatılır. Ancak üzerinde fazlaca durulmayan önemli bir husus ise Osmanlı Devleti'nin özellikle Rusya'ya karşı savaşları kaybetmesinde teknolojik geriliği kadar nüfus olarak da Ruslardan geri kalmasının önemli bir rolü olduğudur.
Anadolulu Türk köylüleri.
DENGE 17. YÜZYILDA BOZULDU
Osmanlı Beyliği'nin bir imparatorluğa dönüşmesinde nüfusunun da önemli bir rolü vardı. Bu dönemde Avrupa'daki birçok devletten daha fazla nüfusa sahip olan Osmanlı İmparatorluğu, 10 milyon kilometrekarelik bir coğrafyaya hükmetmişti. Ancak 17. yüzyıldan itibaren nüfus dengesi Osmanlı'nın aleyhine dönecekti.
Osmanlı İmparatorluğu'nun nüfusu 17-18. yüzyıllarda fazla artmazken, Avrupa'nın nüfusu 100 milyondan 190 milyona çıkarak iki misline yakın artış göstermişti. Tarihçi Charles Issawi, 17. yüzyılın başlarında Osmanlı nüfusu Avrupa'nın altıda biriyken, iki asır sonra 18. yüzyılın sonlarında onda birine gerilediğini söyler.
Plevne'den dönenler.
AVRUPA'DA NÜFUS HIZLA ARTTI
16. ve 17. yüzyılda Avrupa'nın nüfus oranlarında büyük değişimlere sebep olan en önemli etkenlerden biri vebanın kıtada etkili olmasıydı. 18. yüzyılın ortalarından itibaren ise daha çok ve daha farklı gıdaların ekilmesi, taşımacılığın gelişmesi, daha fazla toprakla tarım yapılması, salgın hastalıkların azalması, daha gelişmiş halk sağlığı önlemleri ve savaşların şeklinin değişmesi sonucu ölüm oranları hızla azaldı.
1750-1850 yılları arasında Avrupa ülkelerindeki ortalama insan ömrü arttı. Fransa'da 28'den 34'e, İngiltere'de 37'den 40'a, İsveç'te ise 37'den 43'e yükseldi. Avrupa'daki nüfus oranlarının 18. yüzyılda artmasında, sömürgelerden getirilen ve yeni ele geçirilen bölgelerdeki nüfusun da önemli bir katkısı oldu.
Avrupa'nın nüfusundaki artış sayesinde yavaş yavaş gelişmekte olan sanayi kollarına ucuz iş gücü temin edilebildi. Ayrıca savaşlarda asker teminindeki zorluklar aşıldı ve orduların büyüklüğü arttı.
93 Harbi muhacirleri.
RUS ORDUSU 5 MİSLİ FAZLAYDI
17. yüzyılın sonlarından itibaren Çar Petro ile Avrupa sahnesine çıkan Rusya'nın nüfusu hızla arttı ve bu artış Rusya'ya Osmanlı karşısında büyük bir üstünlük sağladı. Rusya'nın nüfusu 1500'lü yıllarda 6 milyon iken 1600'lerde 13 milyona, 1700'lerde 15 milyona, 1800'lerde 40 milyona, 1871'de ise 90 milyona ulaşmıştı.
1700'lü yıllarda Rusya 32 bin asker çıkarırken, artan nüfusu ve askere alma sisteminin gelişmesiyle birlikte 1871'de 750 bin askerlik bir gücü olmuştu.
Osmanlı ordusu ise aynı dönemde yaklaşık 150 bin askerden ancak 300 bin kişilik bir güce ulaşmıştı.
1877-1878, yani 93 Harbi'ne girerken askeri teknolojik üstünlüğü bir tarafa nüfus fazlalığı da Ruslardan yanaydı. 1711'de Prut Savaşı sırasında nüfusu Osmanlı'dan daha az olan Ruslar, bu dönemde 100 milyona yaklaşan nüfuslarıyla Osmanlı'dan üç-dört misli daha kalabalıklardı. Bu yüzden daha fazla asker çıkarabildiler. Osmanlı'nın omurgasını kıran 93 Harbi'nde Rus orduları Yeşilköy'e kadar geldiler.
Birinci Dünya Savaşı başladığında ise Rusya'nın nüfusu 175 milyona yaklaşmıştı ve Ruslar bu savaşta 12 milyon kişilik bir ordu çıkarmışlardı. Osmanlı İmparatorluğu'nun nüfusu ise 22 milyondu ve tarihinin en büyük ordusunu çıkarmasına rağmen Türk ordusunun sayısı sadece 2 milyon 750 bindi.
İmparatorluğun son iki asrında Osmanlı nüfusu hemen hemen aynı kalırken Rusya'nın nüfusu 10 misli artmış, ordu büyüklükleri karşılaştırıldığında da Rus ordusu Türk ordusunun beş misline yakın bir büyüklüğe ulaşmıştı. Artmayan nüfusumuz bize milyonlarca kilometre karelik bir imparatorluğu kaybettirmişti.
Tahrir defteri.
OSMANLI'DA NÜFUS SAYIMLARI
Osmanlı döneminde vergi nüfusu sayımına "tahrir" denirdi. Tahrir yapılmasına karar verildiğinde bu işten anlayan güvenilir bir "tahrir emini" tayin edilirdi. Arazi tahriri için gönderilen memurlar bir emin ile bir kâtipten mürekkepti. Tahrir eminliği son derece önemli bir görev olduğu için üst düzey devlet memurları görevlendirilirdi. Tahrir eminine "ilyazıcı", "muharrir-i memleket", "defter emini" de denirdi. Tahrir emini ve kâtibe, tahrir esnasında bölgedeki bütün devlet görevlileri yardım ederdi. Tahrir emini bölgeden gerekli vesikaları topladıktan sonra, bunları merkezden getirdiği eski sayım defteriyle karşılaştırıp her şeyi yerli yerinde teftiş ederek uygun bulduklarını ve meydana çıkan fazlalıkları yeni deftere kaydederdi. Vergi nüfusuyla gelirlerin tamamının deftere geçmesine dikkat edilirdi. Bir keçinin bile sayım harici kalması, devletin vergi gelir kaybına uğramasına sebep olacağı için sayım memurları çok dikkatli hareket ederlerdi. Aşiretler, yaylaklara çıkarken ırmak geçitlerinde durdurulup bütün koyun ve keçileri teker teker sayılırdı. Tahrir işlemi bölgenin büyüklüğüne göre değişmekle birlikte yaklaşık iki yıl sürerdi. Emin, tahriri yapıp gerekli vesikaları topladıktan sonra hazırladığı defter müsveddesini merkeze getirirdi. Merkezde hazırlanan müsveddeler iki nüsha hâlinde temize çekilerek "icmal", yani özet ve "mufassal", yani teferruatlı defterler hazırlanırdı. Daha sonra padişah tuğrasını taşıyan bir defter, ait olduğu beylerbeyliğe gönderilir, diğeri İstanbul'da Defterhâne-i Âmire, yani defter-i hakanîde saklanırdı.