Lübnan, fethinden itibaren yaklaşık 400 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kaldı. Farklı etnik köken ve mezhepler arasında denge gözetilerek kurulan Osmanlı düzeni çok büyük karışıklıklar çıkmadan 19. yüzyıla kadar devam etti. 19. yüzyılın ortalarından itibaren Avrupalı devletler, bölgedeki halkları kendi emperyalist çıkarları için kullanmaya başlayınca Lübnan iç çatışmalara, pek çok karışıklıklara ve ölümlere sahne oldu
Osmanlı'nın bölgeden ayrılmasından sonra huzur bulamayan ve adeta kaynayan kazana dönen Lübnan tekrar savaşla karşı karşıya kaldı. Osmanlı dönemi Lübnan'la ilgili Şehabettin Tekindağ, Mustafa Bilge, Tufan Buzpınar ve Stefan Winter'in araştırmaları vardır.
OSMANLI'NIN ÜÇ BEKLENTİSİ
Osmanlı, 1516'da Mısır seferi sırasında hâkimiyeti altına aldığı Lübnan bölgesinin idaresini, kendi siyaseti doğrultusunda hareket edecek güçlü ailelere verdi. Memlükler döneminde Lübnan bölgesinin yönetiminden sorumlu olan Tenûhîler (Buhturlar) yerine yönetime, diğer bir güçlü Dürzi ailesi olan Ma'noğulları getirildi. Osmanlı Devleti'nin yönetime getirdiği ailelerle ilgili beklentileri vergilerin toplanması, iç güvenliğin sağlanması ve Şam'da toplanan hac kervanının güvenli bir şekilde Hicaz'a ulaştırılmasıydı.
Beyrut
Osmanlı fethiyle bölgenin yönetimi verilen Ma'noğulları, 1600'lü yıllara gelindiğinde Lübnan'ın kuzeyi ve güneyine doğru nüfuzlarını genişlettiler. Osmanlılar idare için tercih ettikleri aileler başına buyruk hareket ettiğinde bölgeye sefer düzenleyerek güvenliği tesis ederdi. Ma'noğlu Fahreddin'in (1585-1635) bölgedeki keyfi idaresi ve bağımsız hareketleri üzerine Şam Beylerbeyi Küçük Ahmed Paşa, Ma'noğlu üzerine sefer çıktı. Yakalanan Fahreddin ve iki oğlu İstanbul'a gönderildi ve Fahreddin idam edildi. Bundan sonra Lübnan'da Ma'noğulları'nın hâkimiyeti iyice kırıldı. Aileden idarede kalan Ahmed'in 1697'de vârissiz ölmesiyle Ma'noğulları dönemi de sona erdi.
1697'den itibaren ise bölgede Şihâbîler'in etkinliği arttı. Bazı üyeleri Sünni olan bu ailenin yönetiminde yaşayanların çoğu Dürzi ve Maruni Hıristiyanlardı. Şihâbîler Dürzi kabilesinden Kaysilere mensuptu. Emir olarak tercih edilen Şihâbîler'e karşı ayaklanmalar da çıktı. 1770'te aileden Mansur'un emirlikten ayrılmasıyla yerine yine Şihâbîler'e mensup Mülhim'in Hıristiyan olan oğlu Yusuf (1770- 1788) geçti. Böylece Lübnan'da Hıristiyan Şihâbîler dönemi başladı. Bölgedeki önemli Hıristiyan gruplardan olan Maruniler bu dönemde güç kazandılar. Avrupa ile geliştirdikleri ticari ilişkiler ve bazı Dürzi ailelerin de Maruniler'e katılmasıyla bölgedeki Maruni nüfuzu iyice arttı. Avrupalı devletlerin misyonerlik faaliyetleri de bölgede görüldü.
Cezzar Ahmed Paşa
KAVALALI'NIN YANLIŞ POLİTİKASI
1775'te Sayda valiliğine atanan Cezzar Ahmed Paşa döneminde Lübnan'da yeni gelişmeler yaşandı. 1788'de duruma müdahale eden Cezzar Ahmed Paşa, Yusuf'un yerine aynı aileden Hıristiyan Beşir Şihâbî'yi tayin etti. Beşir Şihâbî, Osmanlılara karşı Sünni, Dürzilere karşı Dürzi, Hıristiyanlara karşı da Hıristiyan gibi davranarak yaklaşık yarım asır yönetimde bulundu (1788-1840).
Napolyon'un Akka'yı kuşattığı sırada Lübnan'da karışıklıklar söz konusuydu. Zira Maruniler Fransızların Lübnan bölgesini ele geçirmesini isterken, Dürziler çoğunlukla Osmanlı tarafındaydı. Beşir Şihâbî, Cezzar Ahmed Paşa'nın ölümünden sonra bölgeye gelen yöneticilerle iyi geçinerek nüfuzunu artırdı. 1810'a gelindiğinde 15 bin kişilik bir silahlı kuvvete sahipti ve Şam'ı Vehhabilere karşı savunmak üzere Osmanlılara yardım etti.
1832-1840 yılları arasında Mısır idaresinde kalan Lübnan bölgesinin idarecisi olan Emir Beşir, Kavalalı İbrahim Paşa'nın isteklerini yerine getirmekle yetindi. İbrahim Paşa'nın yanlış politikaları Lübnan'ı derinden etkileyecek olaylara sebebiyet verdi. Askeri harcamaları karşılamak üzere koyulan yüksek vergiler ve zorunlu askerlik uygulamaları önemli isyanlara sebep oldu. Müslüman, Hıristiyan ve Dürzi toplulukları birleşerek 1840 Haziran'ında isyan ettiler. Bu isyan sonrasında Emir Beşir, Malta'ya sürgüne gönderildi, İbrahim Paşa ise Lübnan'ı boşalttı. 1842'de Lübnan'da Şihâbî ailesinin hâkimiyeti sona erdi.
Keçecizade Fuad Paşa
ÇİFTE KAYMAKAMLIK DÖNEMİ
Dürziler ve Maruniler arasında vergilerin toplanması meselesi yüzünden artan gerginlik çatışmaya dönüşünce Osmanlılar farklı çözümler aradı. Lübnan'ın doğrudan merkeze bağlanma yolu tercih edilerek Ömer Paşa vali olarak atandı. Ancak bölgedeki yabancı nüfuzu kontrol sağlanmasını engelleyecek boyuta ulaştığında başarısız olundu.
Bunun üzerine Avusturya, Fransa, İngiltere, Prusya ve Rusya'nın da desteğini alan yeni bir sistem uygulanmaya başlandı. Buna göre Lübnan iki idari bölgeye ayırılarak kuzeyde Maruni bölgesinde Maruni kaymakam, güneyde Dürzi bölgesinde Dürzi kaymakam bulunacaktı. Bu durum çifte kaymakamlık dönemi olarak anıldı (1843- 1860). Bu karardan sonra Ocak 1843'te Haydar Ebü'l-Lâm Marunî bölgesine, Ahmed Arslan ise Dürzi bölgesine kaymakam olarak atandı.
Bu yeni sistemden sonra Dürzi ve Müslümanların karışık olarak yaşadığı mahallelerde "harekât" adı verilen kanlı iç çatışmalar yaşandı. Yeni sisteme karşı tepkiler Mayıs 1845'te kanlı bir silahlı çatışmaya dönüşünce Osmanlı Hariciye Nâzırı, yani Dışişleri Bakanı Şekip Efendi'nin Lübnan'a gelerek mahalli gruplar ve Avrupa devletlerinin temsilcileriyle gerçekleştirdiği müzakereler sonunda çifte kaymakamlık sisteminin etkinliğini artıracak kararlar alındı.
1850'de yapılan bu değişiklikler Lübnan'da bürokratik hükümet yapısının meydana gelmesinde dönüm noktası oldu. Buna göre her kaymakamlığa Müslüman, Dürzi, Maruni, Rum Ortodokslar ve Rum Katolikleri temsil eden birer üyenin yanı sıra altı hâkimin yer alacağı bir meclis kurulacaktı. Bu üyelerin yer aldığı meclis hukuki meselelerin halledilmesinde, cemaat temsilcileri de mali ve idari meselelerde kaymakamlara yardımcı olacaktı. Böylece çeşitli dini gruplar -Şiiler hariç- ilk defa idarede resmen yer aldı.
Yavuz, Mısır seferinde.
AVRUPALILAR İYİCE KARIŞTIRDI
Yapılan düzenlemeler bölgedeki çatışmayı sona erdirmedi. Bunun sebebi Avrupalı devletlerin Lübnan'daki çıkarlarıydı. Fransa'nın desteğini alan Maruniler, Maruni bir emir talep ediyorlardı. İngilizler ise Fransa'ya karşı Dürzileri destekliyordu. Ruslar ise Ortodokslara destek veriyordu. Bu çıkar çatışması nüfusun karışık olduğu mahallelerde çatışmalarda sebep oluyordu. 1858-1860 yıllarında karışıklıklara bir yenisi eklendi. Kisrevan'da Maruni çiftçiler, Maruni toprak sahiplerine karşı ayaklandılar ve en köklü ailelerden biri olan Hazinleri sürerek topraklarına el koydular.