İstanbul'u kurtaracak mimar: Kemaleddin Bey

Osmanlı modernleşmesinin en görkemli eserlerinin başında gelir milli mimari. İslam mimari geleneğinin modern zamanlarda açılan ufku. Modern ve geleneğin mimari üzerindeki uzlaşısı ve yeni bir yolu. Bu mimari yaklaşım, II. Abdülhamit döneminde, payitaht İstanbul'dan doğar. Alman Jasmund, Osmanlı modernleşmesi arayışına uygun bir şekilde bunun denemelerini yapar. Ancak asıl yenilikçi mimar, Ahmet Kemaleddin Bey'dir.

Mimar Kemaleddin, 1870 yılında İstanbul'da doğar. Hendese-i Mülkiyede okur. Buradan mezun olunca Jasmund'un yanında asistan olur. Ayrıca özel bürosunda da çalışmaya devam eder. Sonra mimarlık eğitimini ilerletmek amacıyla devlet tarafından Berlin'e gönderilir. Meşhur Charlottenburg Teknik Okulunda, üç yıl boyunca eğitim alır. İstanbul'a döner. Harbiye Nezaretinde çalışmaya başlar. Arkasından Evkaf Nezaretinde göreve gelir. Artık çok yoğun bir çalışma temposu içerisindedir. Hendese-i Mülkiyede dersler verir ve özel bürosunda çalışmalarını yürütür.

Kemaleddin Bey, 1900'ların başında milli mimarinin temellerini sabırla, gayretle ve azimle atmaya başlar. Gazi Osman Paşa ve Ahmed Cevad Paşa türbelerini inşa eder. Bunları klasik Osmanlı mimarisini modern açılımlarla yapılandırarak gerçekleştirir. Konaklar, çeşmeler, yalılar inşa ederek milli mimari ile İstanbul, Osmanlı tarzıyla modernleşir. Derslerinde de bu bakış açısını işler. Öğrencilerinden S. Çetintaş anlatıyor: " Kemaleddin bu dersle talebesine tam bir bilgi ve salahiyetle, gerek geçmişteki, gerek geçerdeki bütün önemli dünya mimarisini ayrı ayrı hususiyetleriyle izah eder ve bunlar yanında Türk mimarisinin hususiyetlerini de canlandırarak açık ve vazıh bir mukayese çabası yaratırdı".

İkinci Meşruiyet dönemiyle beraber Kemaleddin Bey Milli Mimariyle coşar. Birçok eserler dikmeye başlar. Yeşilköy ve Bakırköy camilerini ve çeşitli vakıf hanları inşa eder. Dersler verirken, projeler tasarlarken ve uygularken Dünya Savaşı'nın getirdiği bunalımlarla beraber o da ekonomik zorluklarla boğuşur. Hele ki 1919 yılında İstanbul işgal edilince her şeyini kaybeder. Fakat en zor şartlarında bile, İstanbul Aksaray'daki Harikzedegan Katevlerini yapar.

Ekonomik zorluklarına aile içi ilişkiler de eşlik eder. Hanımından boşanır. Bakırköy'den doğduğu Acıbadem'e, babasının evine döner. 1919 yılında, Kudüs İngiliz mandasındadır. Mescid-i Aksa restorasyonu için İngiliz idaresinden davet alır. Zaten kendisi de camilere ve ibadet yerlerine özel ilgi göstermektedir. İslam bilincine sahip bir mimardır. Bu daveti kabul eder. 1922-1925 yılları arasında Mescid-i Aksa'nın onarımı ile ilgilenir. Onarımı için çok radikal değişikliklere de gider. Tarihte çeşitli depremler, istilalar, yangınlar geçiren Mescit için üç ayrı restorasyon projesi geliştirir. Başarılarından dolayı İngiliz Kraliyet Mimarlar Üyesi seçilir. Daha sonra da kendisine ödül verilir.