Umudu büyütmek

Önceki gün AYM, Sivas katliamı davası hakkındaki kararını açıklamak için yeniden görüşmeye aldı. Daha önce defalarca gündemine aldığı gibi... Sivas katliamı olduktan hemen sonra Kayseri DGM'de (O zamanlar Devlet Güvenlik Mahkemeleri vardı) başlayan dava Ankara'ya alındı; ardından da yıllar sürecek yargılama süreci başladı. Bir gün adaletin geleceğine dair inancımızdan vazgeçmeyerek beklerken yıllar hızla aktı. Sadece AYM'ye başvurduğumuz tarihin üzerinden 10 yıl gibi son derece uzun bir süre geçti. Nitekim AYM, en son ek rapor hazırlandıktan sonra davanın görüşmeye alınmasına karar verdi. Bunları neden mi yazıyorum Son zamanlarda arka arkaya büyük acılarla sınanıyoruz. Plansız yapılaşmanın hepimizi toprağın altına çektiği büyük deprem sonrasındaki onulmaz acılardan maden patlamalarına, göçüklerine kadar. En son İliç'teki altın madeni dokuz çalışanını adeta yuttu. Sorulan sorulara cevap verilemeyişindeki sessizlik hepimizin açık yarasına dönüştü. Topluma, "Gerçek sorumlular cezalandırılacak mı" diye sorsak çıkan sonucu aşağı yukarı tahmin edebiliyoruz. Karşımıza adalet mekanizmasına inancı azaltan bir hukuk terimi olan "cezasızlık" kılıçtan daha keskin bir kavram olarak çıkıyor.

Emile Zola'nın 19. yüzyılın sonunda kaleme aldığı "Germinal" romanı maden işçilerinin özgürlük savaşımını, sermayeyle çatışmasını anlatır. Roman kişisi Etienne, yeni geldiği bölgede bir kadının ölmesi üzerine maden ocağına iner. Öfkesi, eşitsizliklere karşı sesini yükseltmesiyle birleşir. Kısa zamanda işçilerin yararlanacağı bir yardım sandığı kurar, yaşam koşullarını anlatacağı bir grevin hazırlık sürecine girer, "Tanrı biliyor ya, kimseden bir alıp veremediğim yok! Ama bunca haksızlığa dayanamıyorum!" der romanın bir yerinde. Bu, Etienne'in aynı zamanda gözü karalığının da bir fotoğrafıdır. İşler bir noktadan sonra çatallaşacak, grev bastırılacak, Etienne de valizini toplamak zorunda kalacaktır. Ama arkasında umudu bırakacaktır. Bu, sağlıklı iş kanunları ve sorunsuz uygulamalarıyla neticelendirebileceğimiz umut fikri aynı zamanda çalışan milyonların sesidir.

Hemen hepimizin yaşantısının bir yerinde karşılaştığımız adalet mekanizmasındaki sıkıntılar, en önemlisi "cezasızlık" olgusunun bir bakıma yapanın yanına kâr kalmasının kapısının aralanması yalnızca bugünün gerçeği değil elbette. Ancak sonuçlandırılmamış benzer hikâyeler toplumun üstünde büyük bir yük bırakır. Bir süre sonra hemen herkesin üstüne kasvet çöker. Bu da sistemin ne yapılırsa yapılsın kendini meşru kılacağına dair yaygınlaşan inançtır. Zaman içinde ülkede belli bir kesim güvensizliğin içine hapsolur. Böyle bir Türkiye ise karanlığa gömülür.