Siyaset ve yalan

Siyaset ve yalan ilişkisi binlerce yıldır konuşulan, tartışılan sorunlu bir alan. Siyasetçiler kimi zaman bu bildik noktadan gücünü alır. Nitekim binlerce yıl önce Platon da siyasetçilerin kullanması için "kutsal yalan" kavramını ortaya atmış; seçkinler tarafından sosyal uyumu korumak ve toplumu bir arada tutacak gündem belirlemek için kurmaca oluşturmanın koşullarını açıklamıştır. Günümüzde siyaset alanında dini ve milli değerlerin ajite edilmesi üzerinden söylenen yalanların başlangıç noktasını böyle bir yaklaşım oluşturur. Ancak siyaset ve yalan ilişkisi pek çok toplum tarafından öyle içselleştirilmiştir ki bir süre sonra siyasetçi yalandan bağımsız konumlandırılamaz hale gelmiştir.

Bu kısır döngünün bir yansıması olarak ülkemize has örnekler tiyatro sanatında ortaya çıkar; politikacılar çoğunlukla bir tipe dönüşüverir. Seçim zamanlarında söyledikleri inandırıcılıktan uzak yalanlara denk düşecek şekilde bürokrasinin akıl almaz tuzakları üzerinden toplumsal yapı tartışmaya açılır. Hal, tavır ve davranışlarıyla halktan uzakta, takım elbiseli, gözlüklü, çoğunlukla şiş göbekli, kendinden başka hiçbir şey düşünmeyen bu figür, bir de gerçekleşmesi imkânsız vaatlerle konuşturma örgüsüne katkıda bulunur. Haldun Taner'in Günün Adamı'nda, Keşanlı Ali Destanı'nda, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım'da sahneye çıkan kurt politikacı tipi, Damat Ferit Hükümeti'nden bu yana ülkenin başına geçmiş tüm yönetimler içinde kendine bir yer edinmeyi başararak, yalnızca seçim öncesinde görünür olmakla, bol yalan sıkmakla meşhurdur. Yine Sermet Çağan ve Vasıf Öngören'in yazdığı oyunlarda siyasetçi zenginlere yakın yoksullara uzak bir biçimde, kendi çıkarını halkın çıkarından üstün tutan bir yapıda konumlandırılır.

Ülkemizde özellikle politik tiyatronun yükselişiyle birlikte, başta Taner, Çağan ve Öngören olmak üzere başkaca oyun yazarlarının da aynı izleği kullanarak bir politikacı tipi üzerine ortaklığa vardıklarını görüyoruz. Bunun ardında ise acı bir gerçek gizli: Ülkenin siyasetçiler tarafından aydınlığa çıkarılacağına dair umutsuzluk! Siyasetçilerin yalan üzerinden kendilerini konumlandırmaları... En önemlisi de yalnızca bireysel çıkışlarına katkı sağlamaları. Bütün bunlar siyaset alanının kirliliğini bize çırılçıplak bir biçimde göstermeye yetiyor da artıyor bile! Modern toplumda özellikle politika alanı herkesin ilkesel olarak yalan söylediği bir alanmış gibi görünüyor. Öyle ki politika yapmak sıkı yalan söylemenin bir sonucu olarak çabuk zengin olma sanatı olarak karşımıza çıkıyor. Ve genç kuşağın da siyasete katılma arzusu bu bildik çıkarımlar üzerinden sorgulanır hale gelebiliyor. Bu da mevcut siyasetin ahlaken ne kadar çürüdüğü noktasında bize veri sunuyor.

Siyasetten bağımsız olarak gündelik hayatta yalan söylemenin birçok nedeni olabilir. Beyaz yalan diye tanımladığımız yalanlar her şeyden önce karşınızdakini kırmamak, bir eksiğini doğrudan yüzüne vurmamak, kötü bir olayı geçiştirmek amacıyla söylenir. Kimi zaman yalan, bireysel olarak tatsız bir durumdan sıyrılmak, güvende hissetmemek, baskı altında kalmak gibi nedenlerle karşımıza çıkar. En ağırı ise yalan söylemeyi bir alışkanlık haline getirerek varoluşsal bir çizgiye kendini taşımaktır. Hangi nedenle söylenirse söylensin, yalan her zaman karşınızdakine karşı bir üstünlük elde etmenin yoludur. Siyaset alanı ise söylenen yalanlarla toplumsal bir üstünlük kurarak kendi varlığını, iktidarını pekiştirme yoluna gider.