Mafya dizileri gibi yaşamımız...,

"Dün gazetemizde Barış Pehlivan cezaevinden bir mafya üyesinin anlattıklarını yazdı. Sevgili Barış demirparmaklıklar arkasından da mesleğini etik değerler üzerinden sürdürme başarısını gösterdi. Aslında mafya üyesinin söyledikleri herkesin bildiği sırlar... Ülkemizde mafya üstünden ilerleyen ilişkiler ağını Sedat Peker üzerinden konuşsak da ilk defa 90'lı yıllarda Susurluk kazasında tesadüfen ortaya çıkan derin yapıdan duyulan huzursuzluk sokağa taşmış, temiz toplum talebindeki kitleler bu kapandan kurtulma yollarını tartışmıştı. Buna karşın televizyon dizileri mafyaesk ilişkileri anlatmaya devam ediyor, bir zamanlar top oynayan mahalle delikanlıları "Kurtlar Vadisi"nden fırlamış gibi uzun siyah paltolarını yerlerde sürünen uzun beyaz atkılarla tamamlıyordu. Artık Mario Puzo'nun meşhur romanından uyarlanan "Baba" filmi serisi bir anlamda alaturkalaşmıştı. İşin ilginç yanı özellikle televizyon dizilerinde çokça rastladığımız bu kirli ilişkiler ağını ortaya koyan tipler çok sevildi. Öyle ki Ayşen Gruda "Ana" ile bir kadın mafya lideri tersinlemesini bir parça grotesk özellikler katarak gerçekleştirdi. Bu noktadan sonra mafya dizi piyasasının önemli bir konu başlığı oldu. Özellikle son yıllarda televizyon dizilerinde mafya olgusu, "Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz"dan "Ezel"e, "Çukur"a kadar neredeyse fenomen halini aldı. Bizi ilgilendiren dizi sektöründe mafyanın kullanılmasının yanında yeraltı örgütünün toplum açısından normalleştirilmesi... üstelik "Kurtlar Vadisi" özelinde müesses nizamı koruyan kim varsa kıymetlidir, söyleminin meşrulaşması...Senaryo gelişimi açısından da burada önemli bir yan karşımıza çıkıyor: Süreç içinde mafyöz tiplerin etten kemikten canlılar olarak görünüp karakter boyutuna geçebilecek özellikler gösterdiğini görüyoruz. Bu noktada dizilerde de bir gelişim gözlerden kaçmıyor: Doksanlı yılların ilk yarısındaki mafya tiplerinin yerini "özdeşlik" kurabileceğimiz dizi kişileri alıyor. Mesela kendi alanında son derece sert, ama ailesine karşı son derece sevecen bireylerle karşılaşıyoruz. Böylece onları sevme, anlama, kızma yolunda adımlar atıyoruz. Brecht, ünlü oyunu "Üç Kuruşluk Opera"da, polis, mafya ve sermaye sınıfı üçgeninin kuraldışı birlikteliğini ironik bir biçimde gözler önüne sererken aynı zamanda kendisine yeni bir yol açan kapitalizme dair renkli eleştiriler getiriyor, yeni sistemin kısa zamanda farklı biçimlere doğru ilerleyeceğini öngörüyordu: "Bir banka soymak bir banka açmaktan daha büyük suç değildir!" diyordu. Brecht'in "Üç Kuruşluk Opera"yı 1929 yılında yazdığını düşünürsek üzerinden neredeyse yüz yıla yakın bir zaman geçti. Dolayısıyla onun dillendirdiği illegal olarak nitelendirilebilecek bu üçgen yapı kimi zaman meşru zemine bile itilmeye çalışıldı. Dahası şimdilerde her şey bu kadar basit bir düzlemden ilerlemiyor. İşin içine pek çok kurum girdi: Medyadan eğitime, özerk olarak tanımlanan kurumlara ve hatta örgütlenme biçimlerine kadar... Oyunun sonunda Brecht, Kraliçe'nin Mac'i affetmesini sağlamış, böylece iktidar ilişkisi ağına mafyayı entegre etmişti. Şu bir gerçek ki Brecht'in "Üç Kuruşluk Opera"yı yazarken amacı kapitalizmin toplumsal çöküşünü göstermeye çalışırken seyirciyi de huzursuz etmek, bu sayede onun düşünmesini, sorgulamasını sağlamaktı. Şimdiki süregelen mafya kullanımının yoğun olduğu dizilerde böyle