D.H. Lawrance "Kitaplar" adlı denemesinde, "Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer..." diyor. Özellikle kurmaca yapıtlar için geçerli olabilecek bu söylem bizi aynı zamanda bir sanat yapıtının oluşturulan öyküsüyle ilgili bir gerçekliğin içine çeker. ünkü o yeraltı kovuğuna iner inmez bambaşka bir maceranın ortasında buluruz kendimizi. Her şeyden önce insan mutsuzluğunu yenmek, makus talihini tersine çevirmek için kitaplara sığınır. Ahap Kaptan'la birlikte balinanın sırtında denize açılır, Samsa'yla böceğe dönüşür, Anna Karenina'yla şehvet denizinde yıkanır, Madam Bovary'le arsenik içer. Böylece içine girdiği yalan denizinde kendi benliğini bulur.
***
Yirminci yüzyılın İspanyol ressamlarından Juan Gris'in "Açık Kitaplıklı Ölüdoğa" adlı yağlıboya bir eseri vardır. Bu ünlü resimde küçücük bir masa üzerinde kocaman bir kitabı görürüz önce. Masanın üstünde bambaşka nesneler de vardır: Pipo, şarap kadehi, peçete, meyveler ve adı görünmeyen başkaca kitaplar... Bu resim ilk önce "Hangi kitap" acaba bu sorusunu sordurur. Ancak kitabın adının önemi yoktur. ünkü ressam; her kitabın başka bir dünyaya giriş olması, yeni bir kapıyı açması söylemektedir bakan gözlere...
***
Yaşadığımız gerçek dünyada ise kitap Gris'in resminden adeta fırlayarak kendisi nesneleşmiş durumda. Özellikle sosyal medyada kütüphaneli odalar; o odaların dekorasyonuyla ilgili fotoğraflar çıkıyor. Böylece kitap kendinden bağımsız bir malzemeye dönüşüyor. Bu içinde yaşadığımız acımasız dünyanın her şeyin içini boşaltması gibi kitabı da içeriğinden bağımsız bir şekilde değerlendirme arzusundan kaynaklanıyor.
***
Oysa Mario Vargas Llosa, edebiyatın yazgılarına boyun eğen, yaşadıkları yaşamdan hoşnut kalan insanlara hiçbir şey söylemeyeceğini dillendirirken, şunları da ekler: "Edebiyat ruhu besler, uzlaşmazlık yayar; hayatta çok fazla şeyi ya da çok az şeyi olan insanların sığınağıdır." Ayrıca kitaplar onca kurmacasına rağmen "eleştirel düşünme"yi dayatır. Üstelik "eleştirel düşünce", soluk aldığımız dünyaya ait apansızca sorular ortaya atmaktan, zaman zaman "kışkırtıcı" gelebilecek bir ayartıcılığa bürünmekten hiç ama hiç çekinmez. Zaten yaşadığımız dünyaya dair düşünce üretmek, gittikçe zahmetli bir hal alsa da demokratik ve özgür bir toplum oluşturabilmek adına çalışmak, her şeyden önce sorumlu yurttaşlığın da gereği değil midir