"Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları..." Lizbon Felaketi Üzerine Şiir'de Voltaire, 1 Kasım 1755 yılında Lizbon'da yaşanan, rihter ölçeğine göre 9 şiddetinde olan, yüz bine yakın insanın ölümüyle sonuçlanan büyük felaketten söz eder. Şiir, kimilerince kötülükleri abartıyor, hatta Tanrı'ya başkaldıran bir tutum izliyordu. Voltaire, dişini sıktı ve yanıtı onlara büyük bir yapıtla verdi: "Candide ya da İyimserlik."
***
"Candide ya da İyimserlik"i dilimize kazandıran, yaşamının önü kesilmek istenmesine rağmen tekerlekli sandalyesindeki direnci hepimize umut olan düşünürümüz Server Tanilli, Voltaire'in "Aydınlanma çağının kutup yıldızı" olduğunu söyler. Kitap, iyiliğin ve kötülüğün iki yüzünü temsil eder. Tanık olduğu iğrençliğe varan kötülükler karşısında insan doğasının nasıl ezildiğini gösterir göstermesine ama dünyayı düzeltme görevini her şeyden önce Tanrı'ya değil insanlığa bırakır. Kitapta bir bölüm vardır ki hepimizi derinden sarsmaktadır: "Gelecekteki Depremlerin Önlenmesi İçin Harikulâde Bir Ateş Nasıl Yakıldı" Bu bölümde, Portekizli din adamlarının harabeye dönmüş kenti eski haline getirilebilmek için devasa bir engizisyon ateşi yakılması gerektiğine nasıl karar verdiğini anlatır.
***
1 Kasım 1755 tarihi aslında Hıristiyanların her yıl kutladıkları Azizler Günü'dür. Deprem altı dakikaya yakın sürer. Kurtulanlar limana sığınır. Denizin çekildiğini düşünenler, Tanrı'nın onlara bir şeyler söylemek istediğine inananlardır. Bir saat içinde büyük bir tsunami yaşanır; deniz kıyısına gidenler de ölür. Azizler Günü nedeniyle yakılan mumlar devrilip korkunç bir yangına neden olur. Lizbon'da ayakta kalan tek yer ise genelevdir. Bütün bunların sonucunda kilise bildiği yolda yürümeye devam eder. İşte Voltaire yapıtında bu süreci anlatır bize. Ülkenin ileri gelenleri ve din adamları bir araya gelip Lizbon şehir meydanında engizisyon ateşini törenle yakar. Önce depremin sorumlusu olarak içine şeytan giren iki kişi bulunur ve diri diri yakılır. Güya ülkede depreme yol açan pek çok günahkâr vardır. Tüm ülkede bir cadı avı başlar.
***
Voltaire "Candide ya da İyimserlik"te, her şeyden önce Katolik kilisesinin akılla ilgisi olmayan bu tutumuyla dalga geçer. Kitap yayımlandıktan sonra kerelerce yasaklanır ama geniş kitlelerce kabul görür. Lizbon halkı öyle büyük bir günah filan işlememiştir. Üstelik Avrupa'daki diğer şehirlere, Paris'e hatta Londra'ya göre daha masum bir hayat sürmektedir. Böylece kilisenin akılcılığı dışlayan kader planı yavan kalır. Lizbon depremi Avrupa'ya yayılan akılcı düşüncenin bir anlamda miladı olur.
***
17 Ağustos 1999 depremini takip eden süreçte, ülkemiz Lizbon depremi gibi akılcı düşüncenin ön plana geçmesini sağlayacak bir yapılanma içine girmedi. Tam tersine maneviyatı yüksek bir muhafazakârlığa teslim oldu, inşaatı baz alan hızlı ekonomik büyümenin cazibesine kapıldı. Rant zenginleri teşvik edildi, hatta bu durum siyasal anlayışın genel bakışını oluşturdu. Önemli olan felaketin kendisi değil, eleştirel akla dayanan bir birikimin patlamaya uğramasıydı. Nitekim geçtiğimiz günlerde Sındırgı'da meydana gelen deprem hâlâ akıllanmadığımızın da göstergesiydi.