"Tiyatro, bir ülkenin en etkili eğitim araçlarından biridir. Ülkenin kalkınmasındaki yükselişi ya da çöküşü gösteren bir barometredir" diyor ünlü İspanyol şair ve yazar Lorca. Yarın öbür gün ülkemizde kent kültürü, tarihi ve kamu üçgeninde özel bir tartışma yürütülürse şüphesiz değerlendirilecek yerlerin başında tiyatro binaları geliyor. Tabii, yeteri kadar tiyatro kalırsa!
Bu topraklarda kendi hayatımızın sıradan akışı içinde ülke tarihinin dayattığı çok katmanlı gerçeklikler var. Her sabah uyanır uyanmaz bizi teslim almaya çalışan boğucu atmosfere rağmen gülümsemeye çalışıyoruz. Kolektif ve hatta seçici bir unutkanlık karşısında yazmak, resim yapmak, tiyatro üretiminde bulunmak, süreç içinde dirence, yeri geldiğinde de belgelemeye dönüşüyor. Günbegün yoksulluğun sıradanlaştığı bir ülkede, tarihin akıl almaz hızına boyun eğerek nefes almaya çalışıyoruz. Öte yandan yaşadığımız coğrafyayı olgunlaştırmakla iyileştirmekle yükümlüyüz. Daha adaletli bir dünya, gelişkin bir ülke, duyarlı bir toplum, sağlıklı bir çevre ve hayat adına haykırışlarımızın baskılandığı bir sistemde yol almaya çabalıyoruz. Böyle bir atmosferde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması sonrasında, ana muhalefet partisi CHP'nin haklı çağrısıyla başlayan ve son derece barışçıl süren tamamen yasal gösterilerde, önce gözaltına alınıp sonra tutuklanan öğrencilerin serbest kalması dileğiyle kıvranıyoruz.
Bütün bunların ortasında 27 Mart Dünya Tiyatro Günü son derece sönük ve kaygılı gelip geçti, müzminleşmiş sorunların üstüne uzun süren işsizlik ve parasızlık eklendi.
Hiç şüphesiz tiyatro insana dair en büyük yatırım. Kültürün bir toplumun inşası olduğu göz önüne alınırsa bize düşünce ve ruh zenginliği biçiminde geri döneceği mutlak! Ancak tiyatronun en büyük sorunu yasasızlık. Elimizde bir tek Devlet Tiyatroları'nın 1949'dan bu yana ödevini yapmayan idareciler tarafından gereği yerine getirilmeyen 5441 sayılı kuruluş hakkındaki kanunu var. Şehir tiyatrolarına, özel tiyatrolara, amatör tiyatrolara yönelik bir yasal düzenleme yok. Tiyatrocular büyük bürokratik engellerle boğuşurken bir yandan da sanatını icra etmeye çalışıyor. Yaşananlar bir kere daha bize geniş kapsamlı bir "Türkiye tiyatro yasası"nın gerekliliğini ve zorunluluğunu acı acı hatırlatıyor.
Buna rağmen aydınlık yüzlü siyasetçiler her türlü olumsuzluğa karşın kendi doğrularını ortaya koyarak akademik bir yapılanmayı da hedefleyerek şehir tiyatroları adına çaba gösteriyor. Geçtiğimiz hafta uğradığım Bartın'da CHP'li belediye başkanı sayın Muhammet Rıza Yalçınkaya bir zamanlar yaşadığı yerde beşi açık olmak üzere sekiz sinemanın olduğunu belirtiyor. Şimdi yalnızca biri işler durumda. Halkın sanattan nasıl uzaklaştığını bu veri bile bize sunuyor. Yalçınkaya tiyatro alanında ise gücü yettiğince kurumsallaşması sağlama alınmış bir şehir tiyatrosunu kurma sözü veriyor.