Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze'ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard'ın İsrail'de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına. Özellikle İsrailli askerlerin bebek mamalarına el koyup onların açlıktan ölmelerine neden olmaları bizi insanlığımızdan utandırıyordu. Maynard bununla da kalmıyor; hastanelerde besin olarak yalnızca şekerli su verildiğini söylüyordu. Bir başka iddiası da hastaneye getirilen erkek çocuklarının aynı gün içinde aynı yerden vurulmasıydı. Birgün hepsi karnından, bir başka gün hepsi göğsünden, ya da bir başka gün testislerinden...
Henüz ilkokula yeni başlamışım. 80 darbesinin üzerinden az biraz zaman geçmiş; korku iklimi tavan yaptığı için ilkokul öğretmenim anneme gerekli uyarıyı yapmıştı: "Akşam haberlerini izlettirmeyin!" Evde denetim vardı. Yine de göz ucuyla haberlere bakıyordum. Ertesi gün çaktırmadan gördüğüm haberi öğretmene verince "Şimdi de Filistinlileri sel basmış!" deyince buruk bir gülümseme yayıldı dudaklarına. Aynı tarihlerde "Yarın" dergisi "Filistin Şiirleri" (1982) özel bölümü yapmış. Babam Behçet Aysan'ın daha sonra kitaplarına almadığı "Tel Zaatar" şiiri burada yayımlanmıştı. Şiir; "Tel Zaatar/ napalm-gülleri açar" diye başlıyor, "Yaşayacak Filistin" diye bitiyordu. Demek ki İsrail falanjist milislerinin, çoluk çoluk demeden yüzlerce kişiyi öldürdüğü Sabra ve Şatilla katliamının hemen ardından yazılmıştı şiir. Bunda şaşılacak bir şey yoktu. Mahmud Derviş'in sözleriyle, etkin kılınan zulüm karşısında, "Bütün şairler Filistinli"ydi. Ancak soru yıllardır güncelliğini koruyor: Daha kaç kuşak bu acılı topraklarda yaşamaya devam edecek Kaç kuşak yüzlere, binlere, yüz binlere varan ölümün soğuk bedenini tadacak, sakat kalacak, yaşasa da ölmediğine şükreder hale gelecek
Bundan çok kısa bir zaman önce, Fransız Devlet Başkanı Macron sonbaharda Filistin Devleti'ni tanıyacağını açıkladı. Hemen ardından da Birleşik Krallık büyük bir dış politika değişikliğine giderek Filistin'i devlet olarak tanıyabileceğini ilan etti. Bu adımıyla İsrail Devleti'nin kurulmasının önünü açan 1917 yılındaki Balfour Deklarasyonu'nun da sorumluluğunu üstlendi. Peki Avrupa bir anda neden çark etti Yaşanan katliam karşısında kamuoyunu rahatlatmak için mi Bunun az biraz etkisinin olduğu söylenebilir. Ancak daha çok ABD'nin Ortadoğu'daki planlarına karşı, "Biz de varız!" demeyi tercih edip orada yeni kurulacak düzende söz sahibi olmak adına önemli bir el yükseltmeye gittiler. Öyle ki ABD, Trump'la eski günlerin şaşasına döneceğini iddiasıyla salınıyordu; Soyvetler Birliği yıkıldıktan, yani Soğuk Savaş'tan sonra ultra emperyalist, meydan okunamaz, askeri anlamda kafa tutulamayan, çok güçlü ve rakipsiz bir ülke haline gelmenin özlemini çekiyordu. İngiliz yazar