Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa'da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu. Sonra bağlandı. Makatına basınçla kompresörle hava verildiği için iç organları parçalanarak öldürüldü. Geriye yalnızca toprağın altına giden gencecik bir beden kalmadı. Zaten çocuk işçi olarak başladığı hayat tuzağında yitirilmiş hayallerini, sevdasını ve aşkını çoktan gömmüştü. Özcan Karabulut'un kaleme aldığı bir aşk romanı izlerinde ilerleyen "Amida- Eğer Sana Gelemezsem"de Arat çocuk işçilerle ilgili bir çalışma için Diyarbakır'a gider. Diyarbakır'la ismi özdeşleşen roman kişisi orada Uğur'la karşılaşır. Onun üst üste üç pantolon giydiğini anlar. Zor da olsa "Neden" sorusunu yöneltir. Aldığı yanıt; "Amcalar pislik yapıyor" olur. Bu boğazımızı düğümleten söz bir kurtuluş değil, kötülüğü geciktirme telaşıdır.

Bugün Türkiye'de TÜİK verilerine göre dokuz yüz yetmiş bin çocuk işçi kayıtlı olarak çalışıyor. İstanbul İş Sağlığı Güvenliği Meclisi ise iki milyondan fazla çocuk işçi olduğuna dair tahmin yürütüyor. Her on çocuktan sekizinin iş güvencesi yok. Kayıt dışılar. Hatırlatmak istedim.

***

William Blake, İngiltere'de sanayileşmenin göbeğinde baca temizleyicisi çocukların dramını anlatır bir şiirinde. Taşradan gelen sahipsiz yoksul çocuklar adeta bir köle gibi satılır, içi kurum dolu bacalara sarkıtılarak temizlik yaptırılır, çoğu zehirlenip ölür. Kalanların da gözleri isten ve tozdan kör olur. Bacalara giremeyecek kadar büyüyünce hasta ve kötürüm, sokağa atılıp terk edilirler. Kapitalizmin insanı hunharca yok ettiği dönemler olarak uzak bir çağa el sallayabilir, "Küçük siyah bir şey karlar arasından/ 'Temizlikçi' diye haykırdı kederli bir sesle/ Söyle bana nerde senin annenle baban / Dua etmeye gittiler kiliseye" dizelerine uzak durmaya çalışabilirsiniz. Nafile! Belki şu anda baca temizletilmiyor çocuklara. ok daha ağır iş kollarında çalışıyor çoğu. Yine TÜİK verilerine göre çocukların yüzde 12.9'u aşırı sıcak/soğuk ya da aşırı nemli/nemsiz ortamda, yüzde 10.8'i kimyasal madde, toz duman veya zararlı gazlara maruz kalarak çalışıyor. Yüzde 6.4'ü kaza riski ile karşı karşıya. Yine çalışan çocukların yüzde 1.3'ü çalıştığı yerde yaralanıyor yahut sakatlanıyor. Hatırlatmak istedim.

***

Sabahattin Ali'nin "Ayran"ını okuduğumda "Ayran" öyküsündeki Hasan, her yıl memeleri biraz daha kuruyan yaşlı keçisinden sağdığı sütle yoğurt yapar, yoğurtla da ayran. Onun küçücük dünyası, istasyonda ayran satmak ve aç kardeşlerini doyurmaktan ibarettir. Sıcak yaz günlerinde bol bol ayran satar Hasan. Ama kışın kara ayazında herkes yüz çevirir ona. Bir gün sattığı iki maşrapa ayranın parasını alamadan tren kalkar. Yürüyen trenden bağırır bir adam: "Hakkını helal et!" Böylece beş parasız kalakalır ortada. Tipi bastırır. Hasan, karanlığa kalma pahasına akşam trenini bekler. Ancak trenin pencereleri açılmaz. Gecenin bastıran karanlığında kurt ulumaları arasında direnmeye çalışan çocuğun trajik sonu bellidir. Bir süre sonra aç kurtlar etrafını sarar. Evde onu bekleyen kardeşlerini de...