Bizim kadınlarımız

Kadınların ömrünün yarısı her şeyden önce insan olduğunu ispat etmeye çalışmakla, geri kalan yarısı da evde, işyerinde, sokakta olağanüstü bir çabayla omuzlarındaki büyük yükleri kırmadan dökmeden taşımakla geçiyor. Milli voleybolcumuz Eda Erdem adına yapılan heykelin açılışında Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanı, "Eda Erdem denince kaptan gibi kaptan, adam gibi adam" deyiveriyor. Oysa kadınlarımızın, "insan gibi insan" olmak dışında bir niyeti yok! Onlar kadın kalmak istiyorlar, "adam gibi adam" mertebesine "kadın gibi kadın" olarak taşınmak niyetindeler. Bu nedenle yalnızca geçen ay işlenen 36 kadın cinayetine ve 17 şüpheli kadın ölümüne, her şeye rağmen insan olmaya çalışarak ve hukuka güvenmek zorunda kalarak direniyorlar. Bugüne kadar hemen her arenada sonuna kadar direndikleri gibi. Nasıl mı

1912 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Babası Osmanlı Devleti'nin son yıllarında kısa bir süre adliye nazırı olarak görev yapmış bir öğretmendi. İstanbul'un işgal yıllarına rağmen okumak için mücadele verdi. Cumhuriyet ilan edildiğinde ortaokula başladı. Ardından da Çamlıca Kız Lisesi'nde yatılı okudu. Atatürk'e ve onun kadınlara tanıdığı haklara sonuna kadar bağlıydı. Onu uzaktan birkaç kere görmüş ve el sallamıştı. Atatürk de ona. 1939 yılında İstanbul Üniversitesi Fizik Bölümü'ne üstün başarı göstererek kaydoldu. Ancak ailesi okuldan kaydını sildirdi. Üniversiteden bir heyet eve gidip babasını ikna etmek zorunda kaldı. O, ülkemizin ilk kadın fizikçisi Belkıs Antel Özdoğan'dı. Dişiyle tırnağıyla kazandığı eğitim hakkına sonuna kadar sahip çıktı. Daha sonra aynı bölümde Harry Dember'in asistanlığını yaptı; Sorbonne Üniversitesi'nde optik laboratuvarında araştırmacı olarak çalıştı. "Kimyada Fiziksel Metotlar" kitabını kaleme aldı. Belkıs Özdoğan'a ve pek çok kadına Cumhuriyetle birlikte yasal olarak eşitlik sunulmuş ama bu zihniyetlere kazınmamıştı. Onların hayatı üstün bir çalışma azmi ve hak arayışı içinde geçti.

Cumhuriyet yeni kurulmuştu. Babasının görevi nedeniyle İzmir'de dünyaya geldi. Ailesi bir süre sonra yeni kurulan başkente yerleşti. Liseyi üç yıl üst üste takdir alarak bitirdi. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'ne girdi. Mezun olunca da akademisyen olmak için Ankara Üniversitesi'ne başvurdu. Ancak çiçeği burnunda genç bir kadına verilecek kadro yoktu. Prof. Dr. Tevfik Oktay Kabakçıoğlu onu fahri asistan olarak aldı. İki yılın sonunda ABD'ye Michigan Üniversitesi'ne gitti. Bu arada Ankara'da kadrosu çıktı. O, ısrarı ve azmi sayesinde hemen her gittiği yerde çalışkanlığı ve becerisiyle ayakta kaldı. 1956 yılında çalışabilmesi için bilgisayar programı yazması gerekiyordu. Oysa yeni kurulmuş yoksul ülkesinde bilgisayar yoktu. İnadı ve ısrarıyla yapılamayacak hemen her şeyi başardı. Dilhan Eryurt, NASA'da çalışan ilk bilim insanımız oldu. O, güneşin ve yıldızların evrimini anlama konusunda bilim dünyasına büyük katkılar sundu.

1918 yılında Yanya'da dünyaya geldi. İstanbul Kız Ortaokulu'nun ilk öğrencilerindendi. Arnavutköy Kız Koleji'ni bitirir bitirmez Ankara'da yatılı okul olmasından da hareketle Ziraat Fakültesi'ne girdi. Babasının, "Kadınların ziraatçı olduğunu hiç duymadım" sözüne yanıtı hazırdı: "Bütün ülkede kadınlar toprakta çalışıyor!" Böylece Fatma Hikmet İşmen ilk kadın ziraat mühendisi olarak okuldan mezun oldu. Önce Londra'da sonra Kanada'da akademik araştırmalar yaptı. 1959'da İstanbul