Bahçada Yeşil Çınar (Adnan Satıcı Anısına)

Şükrü Erbaş'ın, "Biz uzun uzun sıkılırız arkadaşlarımız da sıkılırlar ki bize gelirler!" dizelerindeki yan yanalığın daim kılındığı, Ankara ve arkadaşlık sözcüklerinin düğümünün sıkıca atıldığı, 80 sonrasına, sıkıntının düşünselliğini öne alarak direnildiği zamanlar. Adnan Satıcı, o yıllarda edebiyat mahallesinin yaramaz çocuğuydu. 1960'ların ilk yarısında dünyaya gelmişti. Erken yaşta babasını kaybetmişti. Otobiyografi şiirinde şöyle diyordu: "1971. Demek ki dokuz yaşımdayım. Annem dul (...) 1974 kimsesizler yurduna verildim Aslında çok akrabam var ama demek ki kimsesizmişim Ben ağlarım yastık ıslanır." Belki de Adnan Satıcı'nın isyanı daha çocuk yaşta ölümle burun buruna gelmesinden, yurtta büyüdüğü için de koca dünyaya sığamamasındandı. Mehmet Özer'in hazırladığı, "Bahçada Yeşil Çınar (Adnan Satıcı Anısına) kitabının sayfalarını çevirirken yeniden onunla karşılaştım ve Ankara sokaklarında öfkesini ceketine bir çiçek gibi yerleştiren gülümseyişiyle selamlaştım.

"Bahçada Yeşil Çınar (Adnan Satıcı Anısına), şairin ölümünden tam on yedi yıl sonra Mehmet Özer'in muazzam çabasıyla hazırlanmış. İlk cildi, yakın dostlarının ve şair arkadaşlarının yazılarından oluşuyor, ikinci cildi ise Satıcı'nın evrenine sıkı bir giriş yapmamızı sağlıyor. Onun dergilerde kalan nice denemesi yeniden dipsiz kuyudan çıkıyor. Kitabı karıştırırken bir kere daha hissettiğim duygu şu: Onun acılardan, mutlulukta olduğu gibi zevk alması. "Mutluluk değil. Katiyen mutluluk değil. Zevk! İnsan her zaman en trajik olanı istemeli" demişti Wilde. Adnan Satıcı'nın trajik olana bağlılığı acılarını sonuna kadar koruyup kollamasından kaynaklanıyordu. Bu nedenle de haysiyet sözcüğünün marazi yanına sığınmıştı. Havlu attığı zamanlarda bile kendini daha fazla üzmüş, kırmış, sonra da kırılganlığından yeni bir bahçe yapmıştı. Belki de bu yüzden en sevdiği türkü, bir Diyarbakır türküsü olan "Bahçada Yeşil Çınar"dı. Elbette, kendi doğduğu kentle yani çocukluğuyla hesaplaşıyordu.

Adnan Satıcı, ölümünden sonraki geçen on yedi yıl içinde unutuşun o kederli ırmağına kapıldı. Oysa Ahmet Erhanlı, Ahmet Tellili, Veysel Öngörenli Ankara geceleri düşünüldüğünde hemen herkesin anılarına sığmayan son derece renkli bir dünyası vardı. Bu anlamda Mehmet Özer'in vefasına sahip çıkmak, Satıcı'nın, Günçe'nin "Gencölmek" kitabının derinliklerinde hızlıca kaybolmasına rağmen onu yeniden hatırlatmak gerekiyor.