Aynı Göğün Altında: Zülfü Livaneli ve Maria Farandouri

Kimi şarkılar vardır, başlangıç ezgisi bile bütün bir hayatı anlatır sana. Önceki gece Atina'da Akropolis'in eteklerinde Zülfü Livaneli ve Maria Farandouri konseri ülkelerimizde yıllardır güzel bir gelecek içindüşleriyle gökyüzünü özgür kılmaya çalışanların bir kere daha sesi oldu. Şarkıları dinlerken yalnızca kendi tarihimizdeğil acılı coğrafyamızın da tarihi birleşti. Müziğin tanrısı Apollon'a adanan Odeon'da yaşanan geceden Apollon da razıdır. Eminim!
Kırk yıllık dostluklarını müzik tarihine armağan eden Zülfü Livaneli ve Maria Farandouri'nin sahneye el ele çıkıp, el ele inmeleri Troya savaşından beri karşı karşıya getirilmeye çalışılan iki halkın çocuklarına yeniden kardeşlik armağanıydı. Ege'nin iki kıyısının barış denizi olması için Atatürk ve Venizelos'tan başlayarak pek çok isim çaba gösterdi. Gecede İsmail Cem saygıyla anıldı. Yorgo Papandreu ise konsere katılarak barışın hiç bitmeyecek bir mücadele olduğunu gösterdi. Öyle ya; "İlkyaz gelince sürgün açar ölülerimiz yan yanakalkar horon teperler ve sirtakiGirit'ten dedem seslenir Foça'dan senin deden" Bizler bağlama ve buzukiyle gözyaşlarımızı silerken bir gün birbirimize sarılma düşünü kurarız.
Mikis Theodorakis'in Yunan cuntasına doğru giden yolda ve sonrasındaki karanlıkta anılarını sunduğu "Direnme Günlüğü" kitabı "Tehdit artıyor..." cümlesiyle başlar. Her iki yakada karanlığın esiri olan dönemler her zaman özgür düşüncenin önünde set olur. Yunan Ulusal Senfoni Orkestrası sahne alıp, daha ilk şarkıda, "Merhaba"nın çalınmasıyla gözyaşlarımın boşalması bundandır. Çocukluğuma giderim. Ankara'da kurt kışı kendini hissettirmeye başlamış. Bestekâr Sokak'taki evimizin penceresinden rüzgârda kelebek gibi uçuşan kar tanelerine bakarım. Küçük bir kasetçalarımız var. Babam daha çok Yunan müziği dinliyor. Manos Loizos'tan Theodorakis'e, acıyla ve aşkla harmanlanan ezgilere vurgun... Ataol Behramoğlu, "Ne anlatır Yunan şarkılarısonsuz güzelliğe, sonsuz barışa dair" diyor ya... Belki de düşlerinde gelecekteki güzel günlerin tasarımını şarkılarla yapıyor. Oysa 12 Eylül'ün üstünden en fazla birkaç yıl geçmiş. Ataol Abi sürgünde. Biz kasvet içinde... "Kan çiçekleri" dört bir yanımızı kuşatmış. İşte Maria ile Zülfü'nün her sözünde, ezgisinde ruhumu kuşatan sevinç ve gözyaşı bu. Çünkü her şarkı anılarımızla bütünleşiyor. Kimi yurt odasında gizlice dinliyor şarkıları, kimi hapishanenin taş avlusunda, kimi de küçük evinin salonunda. Şarkılarla belleğimizin arasında muhteşem bir bağ var. Operacı arkadaşlarımız Teyfik Rodos ve Görkem Ezgi Yıldırım'ın özellikli sesleriyle konser güçleniyor, bağlamasıyla Erdem Şimşek harikalar yaratıyor. Yine geçmişe gidiyorum. Murat Karayalçın'ın belediye başkanlığı döneminde binlerce kişinin tek bir ağızdan şarkılar söylediği Zülfü Livaneli - Mikis Theodorakis hipodrom konserindeyim. Ortaokuldayım. Arkadan bir amca bağırıyor: "Helal olsun Mikis. Artık kardeşiz. Kimse bizi ayıramaz." Siyasetçilere en güzel yanıtı sanatçılar verir!
Son birkaç gündür Atina yağmurlu. Konser saatinde yağmur yok diye sevinirken önce çiselemeye başlıyor. Sonra şiddetini arttırıyor. Orkestra üyeleri sazlarını korumak için sahneyi mecburen terk ediyor. Artık Zülfü ve Maria'ya konser alanını dolduranlar eşlik ediyor. "Eğil yağmur rüzgar eğilbu benimki sevda değil" derken Poseidon da şarkılara eğiliyor. Yağmur diniyor. Zülfü Livaneli, Poseidon'a teşekkür ediyor. Sadece Poseidon mu Şiirleriyle şarkılara ilham veren onca şairin de dileği bu...