Velhasıl Kelam
Vakit, artık aynaya bakma vaktidir. Belki de en çok bugün… Çünkü öyle bir çağdayız ki kelimeler kitapların sararmış sayfalarına sığmaz oldu, duvarların ardına, sokakların taşlarına, insanların suskun yüzlerine döküldü. Artık satırlar, kalabalıkların sessiz çığlığından okunuyor. Gürültünün ardındaki derin sessizlikten, herkesin içinde gizlice taşıdığı o kırılgan sorudan: Nasıl bu hale geldik ve buradan nereye gideceğiz Her yanımız çatlıyor; kıyılar dalgalara direnemiyor, ormanlar yanıyor, şehirler betonla boğuluyor, ruhlarımız daralıyor. İnsanın kendi elleriyle kurduğu dünyada, en çok insanlık kayboluyor. Tarih dediğimiz o uzun, kavisli nehrin tam ortasında, akıntıya kapılıp savrulmak yerine, anlamın kaynağına doğru yüzmek zorundayız artık.
Bu topraklar çok şey gördü. Kılıçların gürültüsünü, barışın sessizliğini, ihaneti ve sadakati, ihanetten sadakat doğuran hikâyeleri… Yıkılışları, küllerden doğrulan dirilişleri. Her yeni çağ, eskisinin içinden sancıyla doğdu. Bugün, yaşadığımız yalnızca bir çağ değişimi değil, insan bilincinin derin uykusundan uyanmaya mecbur bırakıldığı bir eşiktir.
Sokaklarda oynayan çocukların gözlerinde artık sadece oyunun neşesi yok; geleceğin kırılgan umudu da var. Gençlerin sesinde öfkeyle karışık bir inat, bir inanç, bir haykırış saklı. Yaşlıların suskunluğu bile bir duadır şimdi; geçmişin gölgesinden geleceğe bir vasiyet gibi… farklı yönlerden aynı soruyu soruyoruz kimi zaman sesli, kimi zaman içimizden: "Daha iyi bir dünya mümkün mü"
Evet, mümkündür. Yüreği taş kesilen eller, bir gün yeniden filiz yeşertebilir. Kalem, hâlâ kılıçtan keskindir. Her karanlık, içinde bir sabahı taşır. Her yanılgı, ardında bir öğreniş bırakır. Zor zamanlar… Her zor zaman bir doğum sancısıdır. Bu yeniden doğuş, göğe uzanan soğuk duvarlardan değil; vicdanın ve ahlakın derin köklerinden yükselecek. Yüksek binalarla değil, yüksek değerlerle inşa edilecek. Kalpler yeniden birbirine eğilecek, insanlar birbirine yabancı bakmayı unutacak. Sözcükler, yürekten yüreğe köprü olacak.
Belki yıllar sonra ardımıza dönüp şöyle diyeceğiz: "Evet, kolay olmadı. Yorulduk, yandık, düştük… Ama vazgeçmedik. Bizi ayakta tutan bir avuç inanç, birbirimize uzattığımız ellerdi. Her şey bitti sanıldığında, en başa geri döndük, yeniden başladık. Kendimizi, birbirimizi, toprağı, suyu, umudu onardık." Biliyoruz ki bazen tek bir söz, tek bir insan, bir çağın yönünü değiştirir. Bir mektup, bir şiir, bir fısıltı… Bir çocuğun gülüşü… Umut, tam da burada doğar.