Dervişlik Sanatı

Toplumun çekirdeği ailedir; ailenin de temel taşı evliliktir. Evlilik, yalnızca bir sözleşme, yalnızca iki kişinin birlikte yaşamaya karar vermesi değildir. Evlilik, gönül zemininde atılan, akıl ve sabırla yeşeren bir bağdır. Tam da bu noktada, yılların süzgecinden geçmiş bir Anadolu sözü çıkar karşımıza: "Evlilikte ve dervişlikte hak aranmaz."

İlk duyduğunuzda, bu söz size adaletsiz gelebilir. "İnsan hak aramayacaksa ne yapacak" diyebilirsiniz. Ancak burada söylenen 'hak', hukukî bir mücadeleden çok, nefsin hakkıdır. Evlilikte de dervişlikte de mesele, "Benim hakkım ne" değil, "Ben ne kadar verebiliyorum" dur.

Malumunuz dervişlik, içe dönen bir yolculuktur; sabırla, teslimiyetle ve hizmetle olgunlaşan bir hâl. Evlilik de benzer bir yoldur. İki insan, kimi zaman kendi arzularını geri plana atarak, kimi zaman susarak, kimi zaman sadece sevgiyle dayanarak birlikte yürürler. Dervişlikte olduğu gibi evlilikte de egonun sesi kısılır, 'ben' yerine 'biz' konuşmaya başlar.

Derviş, gönül kırmaz. Evlilikte de esas olan kırmamak, incitmemektir. Bu yolda bazen sen haklısındır ama susarsın, çünkü karşındakinin kalbi daha kıymetlidir. Tıpkı bir dervişin alçakgönüllülüğü gibi, eşine karşı merhametli olmak, "Ben daha fazla verdim," demeden vermek gerekir.

Elbette her ferdin bir sınırı, bir emeği, bir değeri vardır. Ama bu söz, karşılıklı fedakârlık ilkesine dikkat çeker. Evlilikte sürekli hak aranırsa, sevgi bir teraziye konur, "Ben verdim, o vermedi" hesabı yapılırsa, birlik bozulur. Oysa aşkın matematiği olmaz. Derviş de aşkın peşindedir, hakkın değil. Bu söz, aslında bir bilgelik çağrısıdır. Kendini merkeze koymadan yaşamak, sevdiğin kişiyi yormadan sevmek, sabrı ve şükrü unutmamak.