Yalan dünya ve 15 Temmuz

Otoriterlikten totaliterliğe dönüşen rejimlerin en önemli özelliği sadece güncel gerçekleri değil, tarihsel gerçekleri de tahrif ederek bir YALAN DÜNYA yaratmalarıdır.Bu YALAN DÜNYAYI yaratmanın, güncelin ve tarihin tahrifatının, yani onları bozmanın, değiştirmenin, gerçek anlamından saptırmanın iki hedefi vardır:Birinci olarak bu tür rejimlerin yaptıkları büyük yolsuzlukların ve soygunların üstü örtülür.Yapılan her türlü haksızlık, hukuksuzluk, vurgun, yolsuzluk hem yasaklar ve sansür yoluyla halktan gizlenir...Hem de üstü örtülemeyen, gizlenemeyen, yolsuzluk ve soygunların mukaddes değerler, kutlu bir amaç uğruna yapıldığı söylenir.Özetle bütün yolsuzluk ve vurgunlar, vatan, millet, ırk, din, mezhep, bayrak, kitap gibi mukaddes değerlerin ve parti ya da lider simgelerinin arkasına saklanır...İkinci olarak, gerçek dünya bir karabasan bir kâbus haline dönüştürüldüğü için ondan, gerçeklerden ve gerçek tarihten kopuk olan insanların kendilerini içinde daha mutlu hissedecekleri farklı bir hayal dünyası, bir rüya alemi yaratılır...Böylece, yapılan bütün hatalar, yanlışlar, soygunlar, toplumun yoksullaştırılması, işsizliğin artması, insanların geçim sorunları, hak ve adalet duygularından koparılarak, "Öbür dünya" gibi, "Allah'ın yaptığı imtihan" gibi, "Şükretmeye bilmek" gibi, "Dünya nimetlerinden sakınmak gerekir" gibi, "Bu sorunları ancak bu lider çözer" gibi, "Bizi ancak bu lider, bu iktidar kurtarır" gibi, ırk ve din değerleri ile parti ve lider bağlılığı çerçevesinde empoze edilen söylemler çerçevesinde insanlara kabul ettirilmeye çalışılır.Elbette gerçek tarih yaşanmışken, güncel gerçekler ise zaten yaşanırken, "GERÇEK DÜNYA"yı saptırmak, tahrif etmek, bir "YALAN DÜNYA" inşa etmek kolay değildir.Bunu gerçekleştirmek için, toplum üzerinde ciddi bir baskı kurulur...İnsanları iyice korkutmak, toplumdaki can ve mal güvenliğini ortadan kaldırmak gerekir.Bu baskıyı kurmak, bu korkuyu salmak için de ele geçirilmiş olan devletin bütün kurumlarını ve meşru şiddet kullanma hakkına sahip olan organlarını devreye sokmak gerekir.Bu amaçla hem yargıya hem güvenlik güçlerine el konur...Fabrika binaları yerine hapishane binaları inşa edilir.Lidere, partiye, totaliter ideolojiye, kutlu savaşa biat ekmeyenler buralara yollanır veya yollanmakla korkutulup susturulur.Böylece üretilen bu YALAN DÜNYA, halk için bir cehennem, oligarşi için bir cennet olan GERÇEK DÜNYANIN yerine ikame edilir.Ne yazık ki ülkemizdeki tarihsel ve güncel gerçekler Cumhuriyetin kuruluşundan beri yüzyıldır tahrif edilmekte, saptırılmakta, halkımız, tarikatlar, dinci politikacılar ve emperyalistler tarafından bir "YALAN DÜNYA"ya mahkûm edilmektedir.Örneğin, Atatürkçülerin darbeci oldukları söylemi tarihsel ve güncel olarak iddia edilir.Oysa bu tamamen tarihsel ve güncel gerçeklere aykırıdır...Gerçek, bunun tam tersidir; "dincilerin" darbeci olduğu biçimindedir.Meclis'e karşı ilk darbe Birinci Meşrutiyet döneminde Abdülhamit tarafından Meclis'e karşı yapılmış, savaş bahane edilerek Meclis kapatılmıştır.Hürriyet kahramanları Mithat Paşa ve Namık Kemal sürülmüş, Mithat Paşa hukuksuz bir mahkeme kararıyla mahkûm edilerek sürgüne gönderildikten sonra katledilmiştir.Meclis'e karşı ikinci darbe, İkinci Meşrutiyet döneminde emperyalistlerin de kışkırtmasıyla, dinci ordu mensupları tarafından 31 Mart 1325'te (13 Nisan 1909) yapılmıştır.Özetle Meşrutiyet-Cumhuriyet tarihimiz açısından Osmanlı döneminde hem Padişah hem de ordu mensupları "Meclise"e karşı darbe yapmışlar veya buna teşebbüs etmişlerdir.Türkiye Cumhuriyeti ise İstiklal Savaşı'nı bile Meclis'i kurarak yapmış olan Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmuş ve Demokrasinin temeli olan "Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir" ilkesi yeni devletin kuruluş ilkesi olarak kabul edilmiştir.Yine Devrimciler, yani Atatürkçüler, İsmet İnönü'nün liderliğinde