Taksim yasağı faşizmin simgesidir!
İktidarın Taksim Meydanı yasağı, hiç de göründüğü gibi anlamsız, gereksiz, bütünüyle inatlaşmaya dayalı saçma bir yasak değildir:
Aynen 12 Eylül 1980 Askeri Darbe Yönetimi'nin öğretim üyelerini cezalandırmak, aşağılamak ve denetim altına almak için üniversitelere getirdiği (ve benim bunu protesto etmek için üniversiteden istifa ettiğim) sakal yasağı gibi, Faşizmin bir simgesidir.
Anayasa Mahkemesi'nin de haksız bulduğu bu yasağın amacı, Emek ve Demokrasi güvenceleri olan:
1) Siyasal partilerin...
2) Sendikaların...
3) Demokratik Toplum Örgütlerinin...
Ve en önemlisi
4) Cumhuriyeti, Demokratik Laik ve Sosyal Hukuk Devleti'ni savunan halkın, yani seçmenlerin...
İfade ve örgütlenme özgürlüklerini sınırlamak ve kısıtlamak, güçlerini törpülemek, iradelerini geçersiz kılmak ve Demokratik Rejimi tahrip eden kendi otoriter baskılarının egemenliğini zorla kabul ettirmektir.
Faşizmin en bilinen özelliklerinden biri, en ufak en masum nitelikli eleştirel bir kıpırdanmayı bile en ağır biçimde cezalandıran bir güvenlik ve bir yargı sistemi sahibi olmasıdır.
İşte Taksim Meydanı yasağının ve bu yasağı korumak için kullanılan "orantısız gücün", yapılan gözaltıların ve verilen cezaların mantığı budur.
Bu Faşist yöntemin temelinde, "tarihsel" birikime ek olarak aslında suçla mücadele için geliştirilmiş olan "yeni" bir "strateji" yatmaktadır:
"Kırık Cam Stratejisi", James Q. Wilson ve George L. Kelling tarafından 1982'de ortaya atılan "Broken Windows" teorisine dayanır.
Teoriye göre, kırık camlar, duvar yazıları, küçük hırsızlıklar, sokak kirliliği gibi küçük düzensizlikler ve suçlar, sıfır müsamaha ile hemen önlenmezse, daha ciddi suçlar artar.
Bu strateji 1990'larda, New York Belediye Başkanı Rudy Giuliani ve Polis Şefi William Bratton