İmamoğlu medya tekelini aşabilir!

Bu iktidar yirmi küsur yıldır, hükümetin ve devletin bütün kurumlarını, hem kadro hem işleyiş olarak AKP'lileştirdi; AKP ise zaten lider partisi.

Dolayısıyla, karşımızda bizzat kendisinin de ifade ettiği gibi ("bizzat" zaten "kendisi" demektir, vurgu için kullandım) gerçek bir "Şahsım Devleti" var!

Devlet "Şahsımın" olunca, eğitimde, hukukta ve "sığınmacı" politikasında "Devlet Gücü" kullanılarak toplumsal yapı da yozlaştırıldı.

Sonuçta, eski Devleti yıktılar ama, iddia ettikleri "Yeni Türkiye"yi de kuramadılar; kuramayacaklar da!

Bir devletin genel yapısı, işleyişi, kadroları göreceli bir istikrara sahiptir.

Oysa "Şahsımın" çok sert virajlar sergileyen, ödüller ve cezalarla da desteklenen, birbirine taban tabana zıt siyasal ve ekonomik duygu ve düşünceleri "devlet politikaları" olarak ilan ediliyor.

PKK, Faiz, Esad, Libya, Sisi, Kürt Açılımı, ABD, AB, konularındaki sert virajlar, yandaş ve tetikçi medya mensuplarını bile çaresiz rüzgârgüllerine çevirdi.

Uğur Dündar, Müjdat Gezen'e, bir televizyon programında şu fıkrayı anlatmıştı (özet olarak):

Napolyon, Washington'da, ABD Başkanı Biden'a şöyle der:

"Elinizdeki bu yüksek teknolojiye dayalı silahlar bende olsaydı, Waterloo Savaşı'nı kaybetmezdim."

Moskova'da Putin'e şöyle der:

"Elinizdeki KGB gibi güçlü bir istihbarat örgütü bende olsaydı, Waterloo Savaşı'nı kaybetmezdim."

Ankara'ya gelir, Erdoğan'a şöyle der:

"Elinizdeki medya gibi bir basın bende olsaydı, Waterloo Savaşı'nı kaybettiğimi kimse duymazdı."

(Bu fıkra X'te Çiğdem Bayraktar Ör tarafından da yazıldı.)

Radyo, televizyon ve gazetelerin, özetle "Medya"nın geniş kitleleri yönlendirmesindeki gücü iyi bilinir.

Ben de "Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği" adlı kitabımda bunun ilkelerini özel bir bölümde anlattım.