Kırk yılı devirdim gazetecilik mesleğinde. Kenan Evren'den Süleyman Demirel'e, Erdal İnönü'den Turgut Özal'a, Tansu Çiller'den Deniz Baykal'a, Mesut Yılmaz'dan Necmettin Erbakan'a, Bülent Ecevit'ten Recep Tayyip Erdoğan'a kadar pek çok ismi yakından takip ettim. Parlamento ve siyasi partiler muhabirliği, haber müdürlüğü, Ankara Temsilciliği yaptım. Hemen her iktidar döneminde çalıştım. Alparslan Türkeş'le Askeri Mevki Hastanesi'nde aylar geçirdim. Yıllar boyunca en sağdan en sola kadar herkesin üzerinde ittifak ettiği bir konu vardı:
Temiz toplum... Temiz siyaset...
Bunun tersini düşünen, söyleyip dillendiren olmazdı. En sağdan en sola kadar herkes belli değerler üzerinde ittifak etmişti. Anadolu'nun hemen her yerinde mitingler izledim. Hırsızlar, arsızlar madrabazlar yerden yere vurulurdu. Her seferinde kalabalıklardan bir alkış tufanı yükselirdi.
Seçmen de hırsızlıklara, vurgunculara diş bilerdi. Herkes bilirdi bu tiplerin kendilerini ve halkın refahını hançerlediklerini. Genellikle seçim sonuçlarını bu hassasiyet belirlerdi.
Adı hırsızlık ve yolsuzluklarla anılan kişiler bir daha bellerini doğrultamazdı. Toplum kusardı çünkü, bir köşeye fırlatırdı hepsini.
Hele hele bu tür suçlamalardan dolayı Yüce Divan'da yargılanan siyasiler, ailelerinin dışında kimseyi bulamazlardı yanlarında. En yakınlarındaki kişiler bile terk eder, herkes vebalı gibi kaçardı yanlarından.
Doğruydu ve olması gereken bir tavırdı bu!
Toplum öylesine hassastı ki yolsuzluklar konusunda... İtalya'da mafya ve siyasi vurgunlara karşı Temiz Eller Operasyonu başlatıldığında bütün Türkiye, Savcı Di Pietro'nun arkasında yer almıştı. İtalya'da da soruşturmalar sırasında intihar edenler olmuştu.
Yaşı uygun olanlar iyi hatırlar. İstanbul'da İSKİ Skandalı patladığında, Genel Müdür Ergün Göknel tek başına kalmıştı. Kendi partisi CHP bile dışlamıştı O'nu.
Biz böyleydik işte!

12