Süreç devam ediyor. Adı bile son derece sıcak ve insana hoş geliyor: Terörsüz Türkiye.
Çok çektik, anlamını ve ne demek olduğunu iyi bilirim. Terörün, silah ve bomba seslerinin arasında, kan ve gözyaşı içinde büyüyen ve yetişen bir nesiliz biz. Bir zamanlar neredeyse hepimizin belinde silah vardı. Silahsız olmazdı çünkü yaşanamazdı, ekmek-su gibi bir ihtiyaçtı.
Şehirlerde hiç beklemediğimiz anda silahlar patlardı. Ummadığımız bir anda yanımızdaki araç havaya uçardı. Altına bomba yerleştirilen aracın kaputunun başımın üzerinden uçup gittiğine tanıklık bile ettim.
Okula polis korumasında gruplar halinde giderdik. Yine de zaman zaman kurşunlanırdık. Çok arkadaşımız yaralandı ya da kaybettik bu tür olaylarda. Hayatın rutinleriydi bunlar bizim için.
Gençliğimizi yaşayamadık, gülmek, eğlenmek gibi en insani duygular olmadı bizim o yıllarımızda. Hep acı ve gözyaşı vardı. Toprağa verdiğimiz arkadaşlarımızın, dostlarımızın anaları ağlarken, gülümsemek bile imkansızdı. Olmazdı, olamazdı!
Biz içe kapanıp birbirimizi boğazlarken, ülke düşmanları ve emperyalistler zevk içinde ellerini ovuşturuyorlardı.
Çok ilginçtir...
1980 öncesi Türkiye'ye yönelik silah sevkiyatı, Bulgaristan'daki Vitoşa Otel'den yönlendiriliyordu. Oradan gelen silahlar, sağcı ya da solcu demeden, bedeli mukabilinde herkese gidiyordu. Biz birbirimizi yerken, onlar akan kan üzerinden para kazanıyordu.
Bugün pek çok insan inanmaz, ama Suriye bile Türkiye ile oynuyor, adeta alay ediyordu. Katil Beşar Esad'ın katil babası Hafız Esad'ın kontrolünde TİKKO-Acilciler adında bir örgüt vardı. Sözde "solculuk" adına kurşunlama ve bombalama eylemlerinde bulunurdu. Merak edenler açıp internete bakabilir. Bunların Engin Erkiner isimli liderleri her şeyi yıllar sonra tek tek kamuoyuna açıkladı.
Kısacası...
Neler yaşadık biz neler!..
Sonra 1980 Darbesi gerçekleşti. O da bir başka travma ve büyük acıydı. En önemli icraatı, en sağdan en sola kadar bütün siyasetçilerin "hayır, olamaz" dedikleri ABD üsleri ile ilgili bütün talepleri kabul etmesi oldu.

5