Hangi birini yazayım
Gelin bir özeleştiri yapalım. Önce iğneyi süreci iyi yönetemeyenlere batıralım. Sonra çuvaldızı hak edenlere, istismarcılara, algı operasyonları yürütenlere saplarız.
Çünkü...
Bütün yükü Erdoğan'ın üzerine yüklemekle ya da "Acaba ne diyecek" diye Bahçeli'nin ağzına bakmakla olmaz. Üzerinde ölü toprağı bulunanların silkinmesi, harekete geçmesi, gerekirse risk alması gerekir. "Aman ben zedelenmeyeyim" deyip, kendisini koruma kalkanı arkasına saklayarak, yağmurda yaş, kavgada taş görmeden siyaset yapılmaz.
Devam edip soralım...
Algı oyunları ile mücadele etmek, kendini ortaya atmak, doğruları anlatmaya çalışmak sadece üç-beş gazetecinin işi midir
Değildir, öyle olmamalı elbette. Madem hepimiz bu ülkenin evlatlarıyız, topyekûn bir mücadeleye girmek gerekir.
Geçmişte yaşananları bir kenara bırakalım. Şimdi güncel olan iki olaydan bahsedeceğim. Biri Sinan Ateş Davası, diğeri de Manisa Kula'da CHP'li Belediye Başkanı'nın odasında yaşanan rezalet.
Kırk yıllık gazeteciyim. Ben Kula'dakinin benzeri bir rezalet görmedim ve duymadım. Türk Demokrasi Tarihinde de yaşanmış mıdır, bilemiyorum!
Olay tam anlamı ile kan dondurucu...
İddialar ise korkunç!
Elden para isteme (haraç) iddialarını geçiyorum. Kirli ilişki iddialarını bir kenara bırakıyorum. Para kuleleri sırasında yaşadık ve gördük bunları. Ama belediye ile iş yapan iki kişiyi makama davet edip, kameraları kapatarak, öldüresiye dövmek ne demek
"Öldüresiye" ifadesi hiç abartılı değil. Çünkü o iki kişiden birine "hayati tehlike raporu" verildi.
Cumhur İttifakı üyelerinin gök kubbeyi aşağı indirmeleri lazım! Bu rezaletin üzerine gidip "Kula dağ başı mı" diye sormaları gerekli! Böylesine kirlenen bir siyaset anlayışını yerden yere vurmaları en doğal hakları ve yapmaları gereken de zaten bu!
Hani nerede
Sanki olay bir vaka-i adiye!
Daha önceki pek çok olayda olduğu gibi bu topa giren yine yok. Kim bilir, belki de hep olduğu gibi Erdoğan'ın grup toplantında kürsüye çıkıp birkaç laf etmesini bekliyorlar.