Bildim bileli aynıdır bunlar: Meydanlarda "özgürlük" nutukları atarlar. "Basın özgürlüğü" denince mangalda kül bırakmazlar. "Halkın haber alma özgürlüğü" der, üzerinde tepinirler...
Gerçekte hiç umurlarında değildir bu değerler. İkiyüzlü, baskıcı ve tek seslilikten yanadırlar. Sadece kendi sesleri duyulsun isterler. Zaman zaman da Hitler'e rahmet okutacak davranışlar sergilerler.
Önceki gün bizzat yaşadım bunu:
Aylardır "iddianame nerede" diye bağırıyorlardı. Hatta sanki savcılık makamında oturuyor ve her şey ellerinin altındaymış gibi, "Delil yok, nerede deliller" diye hükümler veriyorlardı. Bu söylemler üzerinden bir algı oluşturmaya çalışıyorlardı. Türk yargısını ve savcıları yerden yere vuruyorlardı. Yolsuzluk şüphelilerinin avukatı gibi hareket ediyorlardı.
Ben de gazetecilik görevimi yaptım.
Çok kapsamlı, ayrıntılı, binlerce sayfalık bir iddianamenin bu hafta sonu, ya da önümüzdeki hafta başı mahkemeye sunulacağını bildirdim. Ekrem İmamoğlu ile ilgili daha kapsamlı ve adeta "tuğla gibi ciltler dolusu" binlerce sayfalık iddianamenin de bu ay sonu, ya da önümüzdeki aybaşı tamamlanacağını yazdım.
Vay, sen misin bunu yapan...
Gazetecilik yapıp halkı bilgilendirmek suç oldu!
Önce CHP Milletvekili Mahmut Tanal devreye girdi. Onu CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır izledi. Halk Tv, Sözcü ve Cumhuriyet gibi yayın organları karalama kampanyasına başladı. Yetmedi, Halk Tv'de önceki gece yayınlanan Rota isimi programda neler söylediler neler...
Sosyal medya trollerine hiç değinmiyorum.
Soruşturma gizli yapılırmış, içeriğini yayınlamak suçmuş! İftiraya başladılar:
Neymiş, savcılarla birlikte çalışıyormuşuz!
Nereden almışım bu bilgiyi
Yargıda köstebek varmış!
Adalet yanlı işliyormuş, vesaire vesaire...
Ayıptır, ayıp!
Yazdıklarımda içerikle ilgili tek kelime yok. Tek bir isim geçmiyor. Tek bir belgeye yer verilmiyor. Herhangi bir yorum da yapılmıyor. Ama bunlar çarpıtıp üzerinde tepiniyor...
Doğru, savcılık soruşturması gizlidir. Ama "Nerede bu iddianame" diyenlere "geliyor"