Bir bahane buluyorlar...

Osmanlı'dan bu yana ellerini üzerimizden çekmediler. Mutlaka problem çıkaracak bir mesele, bahane buldular ya da ürettiler. Nasıl olsa "Elimde hıyar var" diyene bir tutam tuz alıp koşacak çok. Onları tepe tepe kullandılar. Bazen istediklerini aldılar, alamasalar da en azından ortalığı karıştırdılar.

Çocukluğum kısır çekişmelerle geçti...

1960 Darbesinin oluşturduğu travmalar henüz geçmemişti. Üzerine sağ-sol çatışmaları eklenmişti. Bir yandan henüz çökmemiş olan Sovyetler Birliği, diğer taraftan Amerika kışkırtıyordu. Sokaklar kan gölüne dönmüştü. Büyük şehirlerde gece sokağa çıkmak her babayiğidin harcı değildi. Bazı şehirlerde "kurtarılmış bölgeler" oluşturulmuştu. Her iki tarafa giden silahlar da Bulgaristan'daki üs olan Vitoşa Otel'den geliyordu.

Yetmedi, kanlı eller Çorum ve Kahramanmaraş'ta Alevi-Sünni çatışmasını körükledi. Neden, niçin ve ne yaptığını bilmeyenler, birbirlerini kırdı. Her iki şehirde de onlarca vatan evladı hayatını kaybetti. Sonra görüldü ki, işin içinde kışkırtıcılar, provokatörler var. Ama iş işten geçti. Ardında derin ve her zaman kaşınmaya müsait bir yara bıraktı.

Ülkede kan gövdeyi götürürken, 12 Eylül 1980 Darbesi geldi. Darbeciler, Türkiye'nin veto ettiği Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına girişini onayladı. Demirel Hükümeti'nin "hayır" dediği, ABD'nin askeri üsleri ile ilgili bütün talepler darbeciler tarafından kabul edildi.

Sonra başımıza ASALA Terör Örgütünü bela ettiler. Batıdan, en çok da Fransa'dan destek alan bu örgüt, yurt dışında pek çok insanımızı katletti. Eylemleri Levon Ekmekçiyan isminde bir terörist tarafından Ankara Esenboğa Havaalanı'na kadar taşındı.

Bu arada "Apocular" denilen Kürt katili örgütü PKK'ya dönüştürdüler. Suriye'de Baba Hafız Esad'ın kanatları altında büyüttüler. Abdullah Öcalan'ı Şam'da besleyip, militanlarını Bekaa Vadisinde eğittiler. Önce Sovyetler Birliği, daha sonra Batılı ülkeler bu katiller sürüsünün hamiliğine soyundu.