Tereddüdü terk edip emin olalım

Ortadoğu'da değişen dengeler...

Ortadoğu'da değişen haritalar...
Ortadoğu'da değişen hayatlar...

Ortadoğu'da zaman geçtikçe katlanan bütün acılara rağmen son 20 yılın medya dilinde değişen fazla bir şey yok.

Ortadoğu, dünya kamuoyunda, içindeki insani her şeyin hatta insan nefesinin göz ardı edildiği bir istatistik tablosu gibi.

Ortadoğu, ibreler ne kadar yükselirse yükselsin, dünyanın tansiyonunu yerinden oynatmaya güç yetiremeyen, acıları kayda geçmeyen, ilkellikle özdeşleştirmede inat edilen bir uzak köy gibi.

Oysa Ortadoğu, ateşin hiç sönmediği, kanın dinmediği, acı mühletinin bilinmediği, savaşa savaş, işgale işgal denmeyen acayip bir savaş bölgesi.

Oysa Ortadoğu, Batı tarafından yargılanan, Batı tarafından hükmü verilen, Batı tarafından cezaya yahut savaşa mahkûm edilen, Batı tarafından işgal edilen, bu işgallerden yorulmuş, bu işgallerle yoğrulmuş bir ateş çukuru.

Ortadoğu'da insan hakları yok, kadın hakları yok, çocuk hakları yok, Birleşmiş Milletler Savaş Hukuku yok, UNICEF yok...

Ortadoğu'da, Batı hükmüne göre insanı insan yerine koyan hiçbir "denge"ye yer yok.

Ama Ortadoğu'nun bunca umursanmayışının, bunca itilip kakılmışlığının, bunca esirgenmişliğinin de bir sınırı var.

O sınır İsrail.

Meğerse bütün Ortadoğu sınırlarını ihlal eden bu terörist, kendi (varsayılan) sınırlarına biri dayandığında dünyanın tansiyonu da, medyanın dili de, uzak köy yargısı da birden değişiveriyormuş.

Meğerse Siyonistlerin Müslümanlara İslam'ı öğretmeye yeltenen küstahlığı hoş görülüyormuş.

Meğerse "bizden" sandığımız niceleri Filistinlileri terörist zannediyormuş.

Hakikaten öyleymiş; onların da sınırı İsrail'miş.

Meğerse dünyada azdan daha az kalan iyiliğin karşısındaki her mahlûkun "kırmızı çizgisi" İsrail'miş.

Dünya umurunda olanların hiç umurunda olmayan yahut arada bir ayıp olmasın diye acıklı bir sesle andıkları Filistin, meğerse "işgalciymiş"!

Bizim yazıdan payımız bugüne dek edebiyatı, sanatı, güzelliği dillendirmek oldu.

Ancak bu haksızlığın vicdanımızı deşen tarafını susturamayız, susturmamalıyız.

Evrensel bakış açısının yahut bir başka deyişle dünya kamuoyunun nahif-insani jargonlar giydirilmiş yanıltıcılığı, artık kamufleye ihtiyaç duymadan "İslamofobi"yi körüklerken susmak Müslüman vicdanını yaralar.

Bari biz durduk yere, karnımız tok sırtımız pek iken kardeşliğimizi yaralamayalım.

Ayan beyan kötülük karşısında, "Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz." (Müslim, İman 78; Tirmizi, Fiten 11) hadisini idrak edelim.