Müfredat Tartışmalarından Bize Kalan

İsrail'in Gazze'de katliama başlamasından hemen önce, bu köşede "Sanat Eğitimi" üzerine bir dizi yazı yazmıştık. Elbette gündemin en ağır maddesi Filistin olunca kesintiye uğramak durumunda kaldı. Bu arada Millî Eğitim müfredat üzerine çalışma yürüttü ve "yeni müfredat" yürürlüğe girdi. Muhtemelen, müfredata dokunuşlar devam edecek ve 2024-2025 Eğitim Öğretim Yılı'nda uygulanacak.

"Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" altbaşlığıyla düzenlenen yeni müfredata dair her çevrenin kendine göre olur'u ve olmaz'ı mevcut. Altbaşlığın çağrışımı, geleneksel olunca mesele ilmî tarafından ziyade siyasi cihetiyle gündeme geliyor. Tartışma sahası da siyasi. Elbette bu karmaşanın temelinde redd-i miras mantalitesinin ağırlığı var. Maddi ve manevi anlamda Cumhuriyet öncesindeki bütün birikimi reddeden zihniyet, geleneksel çağrışımlı her "başlığa" veya meseleye veyahut değişime, "jargon" sığlığında yaklaşınca ortalık karışıyor. Dolayısıyla "yeni müfredat" konusunun kamuoyuna yansıması da olması gerektiği gibi ilmî cihetiyle konuşulmayıp siyasetin sığlığında boğuldu.

Bakanlık, bütün bu gerginliğe rağmen süreci sekteye uğratmadan komisyon çalışmalarını devam ettirdi ve 24 Mayıs'ta yayımladığı duyuruda müfredatın tamamlandığını haber verdi.

Duyurudaki metne göre taslak 1,5 milyonun üzerinde görüntülenmiş ve binlerce görüş ve öneri bildirimi ulaştırılmış.

"Gelecek eğitim öğretim döneminden itibaren okul öncesi, ilkokul 1. sınıf, ortaokul 5. sınıf ve lise 9. sınıftan başlamak üzere kademeli şekilde uygulanacağı" belirtilen yeni müfredatın aldığı son şekli, Bakanlık onayından geçtikten sonra okuyabileceğiz.

Taslağa "Ortaöğretim Programları Ortak Metni" üzerinde baktığımızda geçmişteki müfredatlarda Cumhuriyet dönemine sabitlenmiş ve hapsedilmiş dar perspektifi, 21 yüzyılın ihtiyaçları ve manevi dayanaklar doğrultusunda genişlettiğini görmek sevindiriciydi. Görüş ve önerilerle bunun ne kadar desteklendiğini veya horlandığını ve bunun müfredatın son hâline nasıl yansıdığını henüz bilemesek de bu hâliyle ufkunu uydurukça terminoloji ve bir kısım tarihle daraltanlara yapıcı bir mesaj niteliğindeydi.

Bir memnun edici noktayı daha ifade edelim:

Metinde, sanat kelimesinin hayatın doğal akışı içinde ve ferdîleşme yönüyle bir ihtiyaç olarak vurgulanması da umut vericiydi. İşte taslaktan birkaç cümle:

"Türkçe, eğitim süreçlerinde hem istifade edilen büyük bir kültür ve hazine hem de bilginin ve sanatın aktarımında kullanılan temel araçtır."

"Bilgi aynı zamanda sanat ve kültür gibi alanların yanı sıra bağımsız düşünebilmeyi de kapsar."

(Eğitim ulaşmak istediği ideal fert tanımında "Bilge" sıfatı maddelerinde) "b) Belagat sahibi: Dilin inceliklerini, söz sanatlarını ve iletişim becerilerini başarılı bir şekilde kullanır. d) Estetik duyarlılık sahibi: Çevresindeki sanat eserleri ve kültürel değerler konusunda bilinçli ve duyarlıdır."

(Eğitim ulaşmak istediği ideal fert tanımında "Estetik" sıfatı maddelerinde) "Sanatsal yeteneklerini bilen ve kullanan: Kendi sanatsal becerilerinin farkında, sanat eserleri üretme veya sanatsal ifadelerde bulunma konusunda isteklidir."

Ancak müfredat metinleri içinde "sanat" kelimesiyle inşa edilmiş bir başlığa rastlamamış olmamız önemli bir eksiklik. "Sanat Eğitimi" yazı dizimizde de vurguladığımız gibi, sanatla doldurmadığımız estetik algısını yeni dünyanın insani olmayan unsurlarının doldurmasına karş durumu telafi edecek bir sanat eğitimi müfredatı programa dâhil edilebilirdi.