Melez Zamanlar

Günümüz vakıf müzeciliğine yakından bakmadan önce müzelerin; zamanı sabitleyen, muhtevasına göre çağın sürecini yansıtan, kapitalizmin anaforlarına kapılması zor birer şehir imgesi olduğunu düşünüyordum.

Şimdilerde ise "performans" üzerinden yeni bir müze kimliği meydana getiriliyor. Hatta bir müzenin muhtevasıyla yakından uzaktan ilgisi olmayan organizasyonları (yoga, sağlıklı yaşam ve kişisel gelişim seminerleri, yazarlık atölyeleri vb.), senelik paket programlar hâlinde sunması nasıl yorumlanmalı, karar vermek zor.

Oysa müzeyi, bir coğrafyanın tarihî dokusuna dair buluntu ve birikimi, üç aşağı beş yukarı zihinlerimize yer etmiş birkaç tasarımla dünyaya sunar, diye biliriz. Ya da çoğumuzun ayaklarının bir müzeye gidiş sebebi odur. Meğer bunun çok ötesine taşınmış. AVM tadındaki çabuk tüketilir organizasyonlara mekân oluşturan, ticari rekabetin bir parçası hâline gelen müze örnekleri her geçen gün artıyormuş.

Tutarlılık kaygısı taşımayan aktivitelere afili bir fon olabildiğinden belki, alternatif mekân olma adına göz dolduruyor müzeler.

Özel, seçkin ve benzersiz binalara yerleşmelerinin etkisi büyük. Bunun seminer fiyatlarını belirlemede de bir etki oluşturduğu muhakkak. Elbette bu yalnızca özel müzelere özgü bir durum.

Geçenlerde bir ressamla günümüz resmi hakkında konuşurken, tuvali üç boyutlu hâle getiren malzeme zenginliğinden bahseder bulduk kendimizi.

Modernite, modern sanat türlerinin ve ekollerinin dahi sınırlarını zorlamanın ötesine geçti. Yapay zekâ fikir ve sanat üretimine doğrudan müdahale ederken, reddetmek yerine yapay zekâyı hayatımızda nasıl konumlayacağımız üzerine tartışıyoruz. Çünkü teknolojik düşünme, bir şeyi topyekûn reddetmenin meydana getirdiği probleme çözüm üretmediğini bilakis problemlerin daha da büyümesine sebep olduğunu telkin ediyor.

Sanat, makineleşme hareketinden bu yana kimlik ve hedef değiştiriyor ve zoraki değişen algılarımızı yakalamaya uğraşıyor. Ama bugün sanatı konumlamak, sanat envanterini muhafaza etmek başlı başına problem.

Bu açıdan bakınca müzelerin kendini hatırlatmak için bir şov sahnesine dönüşmesi, tasvip edin ya da etmeyin o kadar da tuhaf görünmemeye başlıyor.

Yalnızca bir şehrin kimliği, sanatı ve tarihi hakkında fikir vermekten öte güncel uğraşılara da ev sahipliği yapabilen "ulaşılabilir" mekânlara dönüşmelerini izliyoruz belki de.

Doğayı kopyalama hareketinden doğan ve yüz elli yılı aşkındır fotoğraf tarafından "haddi bildirilmiş" resim sanatı, yerini "ileri" şaşkınlığa vardıracak ya da dumur yaşatacak bir iddia üzerinden var etmeye dönüştüğünden beri işler Batı cephesinde epey değişti.