Otarşi

ABD Başkanı Trump, 2 Nisan 2025 tarihinde, dış ticaret açığını "ithalatı azaltarak daraltma" kastıyla gümrük vergilerini (tariffs) artıran bir kararname yayınladı. ABD'nin gümrük vergilerini artırmasından olumsuz etkilenecek ülkeler de misilleme olarak (Trump'a geri adım attırmak için diye okuyun) ABD mallarına uyguladıkları "gümrük vergilerini" artıracaklarını ilan ettiler. İş buna dönünce, ABD'nin sadece ithalatı değil ihracatı da azalacaktı. Ülkelerin karşılıklı olarak gümrük vergilerini arttırması, dünya dış ticaretini daraltacaktı. Dünya ticareti daralınca dünya milli geliri düşecek belki de yeni bir "iktisadi buhran" doğacaktı. Korkulan buydu. Kötümser beklentiler tavan yaptı, borsalar çakıldı. Aynı Trump, 9 Nisan günü "misilleme yapmayan ülkelerden ithal edilen mallara" yükselttiği gümrük vergisi uygulamasını 90 gün süreyle ertelediğini ilan etti. Baz dediği 10'luk oranı ise korudu. Çin mallarına koyduğu vergiyi ise artırdı. Trump'ın blöfçü bir poker oyuncusu olduğundan kuşkulanıyordum. Ama bu kadar çabuk bir U dönüşü yapmasını beklemiyordum. Emlak milyarderi Trump'da, kendi hatasıyla bir şeyi kırıp döktüğü zaman "masrafı neyse veririz" diyen zenginlere mahsus bir fütursuzluk var. Dış politikayı da "ben merkezli" götürüyor. İkna gücüne çok güveniyor. Her sorunu, hatta uluslararası ihtilafları "iki kişi arasında pazarlık" formatına indirgiyor. Putin, Erdoğan, Netanyahu hatta Kuzey Kore diktatörü Kim Jong-un, iyi arkadaşımdır diyor. İltifatı hiç esirgemiyor. Hemen ardından aynı kişiyi tehdit etmekten de kaçınmıyor.

KENDİ KENDİNE YETERLİ OLMAK

Otarşi, kendi kendine yeterli olma demektir. ABD halkının ortak hafızasında "ABD, ekonomide kendi kendine yeterli olabilecek bir ülkedir" kanaati vardır. Trump'ın son davranışlarını irdeleyen bir makalede bundan bahsedilince 1965'e (Amerika'daki öğrencilik yıllarıma) geri gittim. O yıllarda ABD'nin dış ticaret hacmi GSYH'nin yüzde 5'ine çıkmıştı (bu oran şimdi 25). Makro ekonomi dersinde ABD'nin kendi kendine yeterli olup olmaması tartışılıyordu. Başta petrol ve kömür olmak üzere sahip olduğu yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle, ABD belki de dünyanın "kendi kendine yeterli" olabilecek tek ülkesiydi. İç pazarının büyüklüğü, devasa fabrikalar kurmayı ekonomik kılıyordu. Seri üretim (mass production) bundan doğmuştu. En önemlisi, ülke bir