Beğenmemenin dayanılmaz cazibesi

Hepimiz bir üstünlük yarışı içindeyiz. Hatta bu konuda sinema yıldızı Doris Day'in meşhur ettiği "Sen yaparsan ben daha iyisini yaparım" (Anything you can do, I can do better) isimli bir Amerikan şarkısı bile vardır. "Daha iyisini yapacağını iddia etmek" yaşamın kalitesini artırmak açısından olumlu bir davranıştır. Pek tabii herkes, her şeyi başkalarından iyi yapamaz. Burada mantıksal bir çelişki vardır. Bir kişi bir işi rakibinden daha iyi yapmışsa, aynı iddiada olan rakibi, daha kötü yapmış demektir. Demek ki, bir kişi için doğru olan, aynı anda herkes için doğru olamıyor. Çünkü her yarışın bir tane birincisi olur. Ama yine de herkes her şeyi, iddiaya girdiği kişiden daha iyi yapmaya çalışabilir. Rakibinden daha iyi bir sonuç elde edemese de geçmiş performansından daha iyi bir iş çıkarabilir. Bu suretle toplumun beceri düzeyi ortalaması yükselir. Belki de uygarlıkta ileri gitmenin sırrı bu kadar basittir. Ama insanlar pek de öyle davranmıyor. Çünkü kişiler, kaybetme riski olan "senden daha iyisini yaparım" yarışına girme yerine, kendilerini üstün göstermek için zahmet gerektirmeyen "başkalarının yaptıklarını beğenmeme" yöntemini tercih ediyor. Bu davranış tarzı yaş ilerledikçe artıyor. Hele hele iktidardaki partiye oy vermemiş olanlar için kendini üstün göstermenin tek yolu her şeyi beğenmemek oluyor. Ne var ki; ülkesinde hatta dünyada beğenecek tek bir şey bulamamak, kişiyi beğenmediği şeylerin içinde yaşama zorunda bırakıyor. Bu da insanın mutsuzluğuna sebep oluyor.

HER YERDE KAR VAR

Bundan birkaç ay önce eşimle birlikte, Almanya'da üniversiteyi bitirdikten sonra, okulda tanıştığı Alman kızla evlenip oraya yerleşen ve şimdi torun sahibi bir emekli olarak Stuttgart'ta yaşayan teyzemin oğlunu ziyaret ettik. O hafta, eşinin annesinin 90. yaş gününü kutlayacaklardı. Ben de biraz latife olsun diye Alman geline "Annen eski günleri özlüyor mu" dedim. "Hem de nasıl!" dedi. Annesine göre Almanya artık o eski Almanya değilmiş. Dostluklar ve kibar davranışlar azalmış. Herkes kendi derdine düşmüş. Bunları duyunca kendi kendime "Havaya taş attım, kuş çarptı" dedim. Demek ki; insanlar yaşlandıkça gençlik günlerini arar hale geliyor. Zaman içinde insan belleği kötü olayları süzüp iyilerini elek üstünde bırakıyor diye bir hükme vardım. Geçenlerde bir İsveçli yazarın, İsveç'in artık eski İsveç olmadığını, iyi insanların sayısının azaldığını, güzel günlerin geride kaldığını anlatan nostaljik yazısını okuyunca biraz daha rahatladım. Ne derler Dertler bölüştükçe azalır, sevinçler paylaşıldıkça çoğalırmış. Kendisini ülkemize davet edip bir rakı sofrasında