Yalnızca mutfak teknikleri değil, coğrafyanın ruhu da ödüllendirildi
The World's 50 Best Restaurants 2025 listesi açıklandı. İtalya, Torino'da düzenlenen törendeydim. Yapılan etkinliklerde, konuşmalarda gördüm ki bu yıl sadece restoranlar değil, temsil ettikleri fikirler, kültürel ve coğrafi dönüşümler de ödüllendirildi. 2025'te birinciliği Peru'dan Maido adlı restoran aldı. Türkiye'dense listeye sadece Neolokal girdi.
Bir restoranı dünyanın en iyisi yapan nedir Mutfağın tekniği mi, bir tabağın çarpıcılığı mı, yoksa o tabakta anlatılan hikâyenin kalp atışı mı The World's 50 Best Restaurants (Dünyanın En İyi 50 Restoranı) listesi her yıl bu sorunun peşinden gidiyor. Dünyanın en prestijli gastronomi listelerinden biri olan The World's 50 Best Restaurants bu yıl da sadece restoranları değil, onların temsil ettiği fikirleri, kültürel dalgaları ve coğrafi dönüşümleri de ödüllendirdi.
En dikkat çeken şey tabii ki dünyanın bir numarasının Peru'dan çıkmasıydı. Ödülü Maido adlı restoran aldı. Lima'daki Maido ve Central, Latin Amerika'nın gastronomik özgüveninin artık geçici bir yükseliş olmadığını, bölgenin kalıcı bir yeni merkez olduğunu kanıtladı. Zira birkaç yıl önce de Central listenin bir numarasındaydı. Central'in şefi Virgilio Martinez sadece ürünle değil, toprağın belleğiyle de çalışıyor. Ülkesindeki bilinmeyen yüzlerce -evet, abartmıyorum, onlar da sayısını net olarak bilmiyor- çeşit patatesin ve diğer malzemelerin envanterini hazırlayıp hikâyesini gün yüzüne çıkarıyor. Nikkei mutfağı sunan Maido ise Central'den tamamen farklı olarak ülkenin demografik yapısının mutfağa yansımasını anlatıyor. Son yıllarda bakışları üzerine toplayan Nikkei mutfağının anavatanı Peru. 1800'lerin sonunda çalışmak üzere Peru'ya giden binlerce Japonun, Japon mutfağını Peru'da buldukları malzemelerle dönüştürmesiyle ortaya çıkan bu mutfağın en bilindik örnekleri ceviche ve tiradito. Ve buradan çıkaracağımız sonuç, bu listenin artık yalnızca mutfak tekniklerini değil, coğrafyanın ruhunu da ödüllendirdiği.
Haberin DevamıTören sonrası herkesin konuştuğu bir diğer şey de Tayland'ın dikkat çeken yükselişi ve artık Doğu'nun sesi olarak karşımıza çıkmasıydı. Bu yıl ilk 50'ye tam altı tane Bangkok restoranı girdi, bu da tüm ülkeler arasında İtalya'yla birlikte en yüksek rakam. Bu iki ülkenin ardından dört restoranla listeye giren Peru, İspanya, Fransa ve Japonya geliyor. Bangkok'taki yükselişin fitilini ateşleyense bence Gaggan'ın birkaç yıl aradan sonraki etkileyici geri dönüşü oldu. İlk 10'a giren Gaggan Anand'ın restoranının dışında Potong, Sorn, Sühring, Le Du ve Nusara bu yıl listedeydi. Esas altı çizilmesi gereken şeylerden biri de Dünyanın En İyi Kadın Şefi'nin de Bangkok'tan çıkması oldu. İki hafta önce Bangkok'ta çekim yaptığım dünya tatlısı Şef Pam'i (Pichaya Soontornyanakj) sahnede görmek beni ziyadesiyle duygulandırdı. Ve bu sonuçlar Tayland'ın artık yalnızca baharatın, acının, sokak yemeklerinin ya da egzotizmin ülkesi değil; geçmişle geleceğin, gelenekle kimliğin kesiştiği yeni bir anlatım biçimi olarak şefler tarafından yeniden yapılandırıldığının da göstergesi.
Haberin DevamıOrtadoğu dikkat çekiyor
Listenin diğer öne çıkan noktalarından biri de 'One to Watch Award' yani 'takipte kalınması gereken restoran ödülü'nün Kahire'deki Khufu's restorana gitmesi oldu. İstikrarlı olunduğu durumda önümüzdeki yıllarda Ortadoğu'dan da sıklıkla bahsedileceğini gösteren anlamlı bir ödül bu. Zaten Dubai'den de Orfali Brothers ve Tresind Studio olmak üzere iki restoran da ilk 50'deydi bu yıl.
Ödül töreni öncesindeki kokteyl girişinde sıralamadaki 50 şefin minik büstlerini görmek başta şeflerin
kendisi olmak üzere hepimize tatlı bir sürpriz oldu. Gala gecesi ünlü şeflerin geçidi gibiydi. Tören sonrasında partide Massimo Bottura'nın o meşhur tortellini'lerinden servis edildi, hızını alamayan ünlü şefler DJ kabininin başına geçti. 50 Best buluşmalarının bir diğer sevdiğim yanı da sadece bu eğlence ve ödüllendirme halinden ibaret olmaması. Tören öncesindeki iki günden itibaren şeflerin katılımıyla şahane sohbetler organize ediliyor. Bir başka dikkat çekici eğilimse, mutfağın anlatıcılarının giderek daha fazla filozoflara ve düşünürlere benzemesiydi. Mesela bu yıl en akılda kalan konuşmalardan biri tören sonrası Paris'te buluşup çekim yaptığım Bruno Verjus'a aitti. Geçen yıl dünya 3'üncüsü olan Verjus restoranı Table ile bu yıl 8'inci olarak hâlâ listenin ilk 10'unda. Bruno her gün menüsünü, o gün tedarikçilerinden gelen ürünlere göre yeniden oluşturduğunu anlattı. 50 yaşından sonra mutfağa girme kararını, gastronomide özgürleşmek ve klasik kalıplardan uzaklaşmak için aldığını söyledi. En dikkat çeken cümlesi şuydu: "Yemeği açıklamak değil, savunmak gerekir."