Doğa uyanırken içinizde kıpırdayan yola çıkma heyecanına dünyada 'travel itch' diyorlar. Basit bir çeviriyle 'seyahat kaşıntısı'... İç gıcıklayıcı bir 'haydi gidelim' duygusuna kapılanlar, bugünlerde yeşeren tazecik otlar, çıtır çıtır sebzelerle kurulan yöresel sofraları bahane edebilir. Bu bahaneye çok uygun öneriler hazırladım; kendi küçük, etkisi büyük; çok butik ve çok gastronomik dört otel...
Yeşil Michelin yıldızı var, daha ne olsun!
Agora, Kapıkırı Köyü-Bafa, Muğla
Bodrum'a arabayla giderken yakınından geçip de çoğumuzun pas geçtiği bir yer Bafa Gölü ve çevresindeki minik köyler. Ama yabancı turist bizden çok daha fazla ilgi gösteriyor, hatta seyahat dergilerine konu ediyor bu bölgeyi. Bunun en iyi ispatı da gölün kıyısında Kapıkırı Köyü'ndeki Agora Pansiyon'un aldığı yeşil Michelin yıldızı. Agora Pansiyon 1987 yılında, ikisi de Kapıkırı Köyü'nde doğmuş olan Özgün ve Orhan Serçin çifti tarafından açılmış. İki katlı ahşap ana binanın etrafına serpiştirilmiş, yürürken kafanıza yediveren limonlarının değdiği 10 odalı bir pansiyon. Konaklama beklentinizi yüksek tutmayacaksanız sizi çok mutlu edecek bir yer burası. Zaten odada çok vakit geçirmeye gerek yok. Özgün Hanım ile birlikte ot toplamaya gidebilir, sonrasında da o otları ayıklama ve pişirme yöntemlerini yine kendisinden öğrenebilirsiniz. Kurdukları sofra da tam bir Egeli aile sofrası. Büyüklerinden ne öğrendiyse, evinde ne pişiriyorsa onu hazırlıyor Özgün Hanım; mevsimine göre zeytinyağlı sebzeler, sarmalar, bol sarımsaklı yoğurt gezdirilmiş kızartmalar, çıtır çıtır salatalar ve güveçte pişen etli şevketibostan gibi yemekler. Kışın gölden avlayıp fümeledikleri yılanbalığını ve bir de erken hasat özel sıkım zeytinyağlarını özellikle es geçmeyin.
Ha bir de oğulları Mithat Serçin'in arkeotrekking yani arkeolojik kalıntılar arasında yürüyüş turları organize ettiği notunu da atlamayalım.
'Dileğimiz ve gayemiz yerelle dünyayı birleştirmek'
Narımor, Urla-İzmir
Urla'nın merkezinde, Sanat Sokağı ve Malgaca Pazarı'na yürüme mesafesindeki 9 odalı bu gastro butik otel, bu yılın en dikkat çeken yerlerinden biri. Otelin kurucularından, aynı zamanda mutfağın da başında olan Atilla Hellbron yönetimindeki restoranları Michelin tarafından bir yıldızla ödüllendirildi. Otelin iki kurucusundan biri olan Buse Ünal, İzmirli; Bordeaux ve New York'ta arkeoloji, şarap ve turizm eğitimleri almış. Atilla ise Almanya, Avusturya, İsviçre üçgeninde geçen gastronomi eğitimi ve yolculuğunun son durağı olarak Urla'yı seçmiş. Haftanın tüm günleri servis veren bistrolarının yanında Atilla Şef'in hazırladığı özel menüler sadece çarşamba, perşembe, cuma ve cumartesi akşamları 14 kişiye servis ediliyor. Mikrosezonsal çalıştıkları için her gittiğinizde farklı yemeklerle karşılaşmak ayrı bir heyecan. "Dileğimiz ve gayemiz yerelle dünyayı birleştirmek, Urla ve Türkiye'nin mutfak mirasından yola çıkarak Avrupa fine dining tecrübelerini, pişirme tekniklerini, tarifleri, baharatları ve sunum biçimlerini harmanlamak, modern mutfak sanatını kullanarak yeni-eski yemekler yaratmaktır" diye özetliyor Buse ve Atilla yapmak istediklerini.
Haberin DevamıAkdeniz yemekleri pişiren ve odaları olan bir 'köy lokantası'
Çiy, Caferler Köyü-Kuşadası, Aydın
Vizyoner bir şefin, olduğu lokasyona katabileceği artı değerleri görebileceğimiz bir mekân. Direksiyonumuzu önceden adını dahi duymadığımız bir köye nasıl kırabileceğimize şahane bir örnek. Çiy'in konukevinde 6 oda var. Odaların 3'ü Caferli köy evleri mimarisine sadık kalarak onarılmış. Yaşadıkları vadide yetişen ve şef Damla Uğurtaş'ın mutfakta kullanmayı en çok sevdiği ıtır, mercanköşk ve sumaktan almış isimlerini. Zeytinli odalar dedikleri diğer 3 odaysa yeni binada ve diğerlerine göre nispeten modern bir tarzda tasarlanmış. Biraz alçakgönüllü davranarak kendilerini bölge malzemeleriyle kendi usulünce Akdeniz yemekleri pişiren ve odaları olan bir 'köy lokantası' olarak tanımlıyorlar. Bu tanımı duyunca da keşke her lokanta bu vizyonda olsa diye düşünmeden edemiyor insan. Şef Damla Uğurtaş mutfağını yalın ve doğayla bir olma mantığı ve mevsimsel döngüye saygı üzerine kurmuş. Tesisin tamamına bu anlayışı yerleştirince ortaya geri dönüşümü organik olarak uygulayan, doğa dostu bir tesis çıkmış. Yani doğadan beslenirken doğayı da beslemeyi ihmal etmemişler. Çiy'in sabit bir menüsü yok. Neredeyse iki ayda bir yenileniyor. Damla Şef mevsiminde ve doğal şartlarda yetişen, fazla kilometre yapmamış bölge malzemelerini kendi modern stilinde yorumluyor. Kök sebzeler ve tereyağlı elmayla gelen dana tartar, çikolata sos ve yanık karnabahar kremalı kuzu ciğer, yerelması kreması, Niğde mavisi (bir çeşit küflü peynir), armut ve cevizli mantıyla servis edilen kuzu sırtı şu anki menüden. Ama siz gitmeden önce güncel menüyü mutlaka internet sitelerinden kontrol edip rezervasyon yapmayı unutmayın.