İran açmazı

Geçtiğimiz hafta içinde Suriye'nin başkenti Şam'daki İran Büyükelçiliği İsrail'e ait uçaklar tarafından vuruldu. Saldırıda üst düzey İran'lı iki general ve toplam 13 kişi hayatını kaybetti. Her zaman olduğu gibi İran buna karşılık verileceğini bildirdi. Hatta çok güçlü karşılık verileceğinden filan bahsetti. Dönelim Kasım Süleymani suikastine. 3 Ocak 2020 tarihinde Irak'ta bir suikaste kurban giden İran'ın en ünlü isimlerinden Kasım Süleymani'nin ölümü sonrasında da İran tarafından benzer açıklamalar yapılmıştı. Sadece bunlarda değil İran için önemli daha pek çok kişinin öldürülmesi sonrası sadece tehdit içerikli sözlü beyanlarla yetinen İran, kendisine karşı yapılan bu saldırılara etkili şekilde karşılık vermekten çok uzak ve her geçen gün daha da uzaklaşmakta. Aslında bir bütün olarak milli güç kapasitesi değerlendirildiğinde İran'ın bölgedeki etkisinin giderek azaldığını görmekteyiz. Özellikle İran hava kuvvetleri ile zırhlı birlik kapasitesinin ülkeyi olası konvansiyonel tehditlere karşı korumakta yetersiz kalacağı değerlendirmeleri mevcut. O yüzden füze sistemlerine yönelen ve dron üretimi yapan İran'ın bu alanda da yeterli teknolojik seviyeye ulaşamadığını görmekteyiz. Bütün bunlardan sonra elinde kalan para militer güçlere dış kuşak savunmasını emanet etmek zorunda kalması İran için aynı zamanda zaafiyet yaratan bir açmaza dönüşmüştür. Bu açmazın farkında olan başta İsrail olmak üzere küresel güçler neredeyse her ay İran'daki önemli bir ismi öldürmekten kaçınmıyorlar. Muhtemelen bundan sonra da bu süreç bu şekilde devam edecek gibi görünüyor. Konunun bizi ilgilendiren yönü ise Türkiye'nin yapmaya hazırlandığı Irak'taki büyük operasyon için İran'ın nasıl tepki vereceği. Eskiden olduğu gibi İran'ın Türkiye'ye karşı PKK'yı aleni destekler şekilde davranabilmesi artık pek mümkün değil. El altından desteklemeye devam etse de bunun açığa çıkması İran için risk teşkil etmekdedir. Dolayısıyla İran'ın bundan sonraki süreçte Türkiye ile birlikte hareket etmese de PKK ile iş birliğinde çok daha dikkatli olacağı bir dönem başlamıştır. Türkiye Irak'taki operasyonel ve daha geniş bağlamdaki ekopoltik süreçleri bizzat kendi milli gücüne dayanarak zorlayıcı diplomasi ve bir kısım askeri unsurlarını fiziken kullanarak yürütmektedir. Dolayısyla İran denklemin neresinde diye soranlar öncelikle milli güç mukayesesi yapmalıdırlar. Türkiye'nin bölgedeki muhatabı öncelikle İran değil merkezi Irak yönetimi ile Kuzey Irak Özerk Yönetimi'dir. Dış aktör olarak muhatabı ise Irak'ta ABD, Suriye'de hem ABD hem de Rusya'dır. Dikkat edilirse İran her iki bölgede bulunmasına rağmen muhatap olarak değil komşu olarak değerlendirilmektedir. Eeee ne demişler komşu komşunun külüne muhtaçtır. İran da öyle.