Suriye'deki anlaşmanın söyledikleri

Geçtiğimiz hafta Suriye'nin yeni yönetimi ile Suriye'nin kuzeydoğusunda bulunan kısa adı SDG olan Suriye Demokratik Güçleri arasında sekiz maddelik bir anlaşma imzalandı. Her bir madde üzerinde uzun uzadıya konuşulabilir ama işin özü nedir diye baktığımızda özellikle ilk iki maddede "Üniter Devlet" vurgusunun olduğunu görürüz. SDG'nin geçmişteki federasyon, özerklik, öz yönetim, iki dilli anayasa gibi taleplerinden vazgeçmiş olması anlaşmayı Suriye halkı için değerli ve uluslararası siyasal sistem için de önemli kılan bir husus. Temelde eşit haklara sahip vatandaşlık sistemi üzerinden üniter, demokratik ve egemen bir Suriye devleti kurulmasının öngörülmesi aynı zamanda Türkiye'nin de istediği bir şey.

TÜRKİYE'NİN ETKİSİ

Suriye coğrafyasında toprak bütünlüğü içerisinde demokratik ve egemen bir Suriye devletinin kurulması, başta ABD ve Avrupa olmak üzere Rusya dahil küresel ve bölgesel aktörlerin istemediği bir durumdur. Türkiye hariç Suriye halkını düşünen yok. Tam tersine parçalanmış, sömürülmeye müsait bir Suriye bütün küresel ve bölgesel güçlerin işine gelen, arzu ettikleri bir durumdur. Ancak bunların içinde başat aktör ABD'dir. O zaman soru şu, ABD'yi Suriye'deki PYDPKK'dan vazgeçme noktasına getiren kim Türkiye tabii ki. Bunu daha önceki yazılarımda belirtmiştim. Suriye'nin geleceğinde PKK'nın yeri olmayacak, ABD Afganistan ve Vietnam örneklerinde olduğu gibi bir gün PKKPYD'yi de bırakmak zorunda kalacak diye söylemiştim. Öyle de oluyor. Aksi takdirde ABD Avrupa ve Ortadoğu'daki stratejik çıkarlarından bazılarını kaybetmek durumunda kalabilir diye de belirtmiştim. Başta ABD olmak üzere küresel ve bölgesel güçleri bu çizgiye getirebilmek Türkiye'nin dış politik başarısıdır. Türkiye yumuşak gücüyle, istihbaratı ve ordusuyla hem sahada hem de masada bulunmaktadır. Dolayısıyla süreci bu noktaya taşıyabilmiş bir Türkiye elbette bundan sonraki hassas ve kırılgan süreci de kimsenin insafına bırakmamıştır. Yaklaşık dokuz aylık sürede icra komitelerinin yapacağı çalışmalar ve sahada yaşananlar yakinen takip edilecek ve gerekirse aşılamayan hususlarda müdahale edilecektir diye tahmin ediyorum.

SDG'NİN DURUMU

Çinli filozof Sun Tzu tarafından M.Ö 600 yıllarında yazılmış "Savaş Sanatı" isimli kitapta "harpte başarı savaşmadan savaşı kazanabilmektir" der. Yine aynı kitapta "En yüce komutan; savaşı, savaşmadan kazanandır." diye belirtir. Bu bağlamda akıbeti belli, çembere alınmış Suriye'deki terör odaklarının kan dökülmeden tasfiye edilmeleri için siyasi riskler de göze alınarak uygulanan stratejinin yani savaşmadan kazanma stratejisinin sonuç verdiğini görüyoruz. Hem ABD'nin Türkiye'nin istediği çizgiye getirilmesinde hem de Suriye'de SDG'nin tasfiye edilmesi sürecinin başlatılmasında Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın liderlik ve siyasi iradesinin son derece etkili olduğunu belirtmek isterim. Elbette bundan sonraki süreçte birtakım türbülanslar ve sıkışmalar ile bazı tıkanıklıklar olabilir. Ama bunların aşılabileceği yaşanan Lazkiye ve Tartus olaylarından sonra daha net görülmüştür. Özellikle Yeni Suriye Hükümeti ile SDG arasında yapılan anlaşmanın bu olayların bastırılmasından hemen sonra imzalanması son derece manidardır. Aslına SDG dahil Suriye'nin istikrarsızlaşmasını isteyen bütün güçlerin içinde yer aldığı sahil provokasyonunun başarısız olması ve bastırılabilmesi üniter Suriye devletinin kurulmasının da önünü açtı. Aksi takdirde şu an başka şeyleri konuşuyor olabilirdik. Yakın gelecekte de güneyde Golan Tepeleri ve Dürziler konusunda da birtakım önemli gelişmelerin olması son derece muhtemel görünüyor. Sonuçta öyle ya da böyle SDG'nin tasfiye olacağı bir döneme girmiş bulunmaktayız. Başta Suriye halkı olmak üzere herkese hayırlı olsun.