Hasta adam mı yoksa adamın hastalığı mı

İran cumhurbaşkanı dahil sekiz üst düzey devlet heyetinin helikopter kazasında ölmesinin ardından İran için hassas ve kritik süreçler de başlamış durumda. Önümüzdeki haziran ayı içerisinde İran'ın yeni Cumhurbaşkanını belirlemek için seçimler yapılacak. İran'daki hassas dengeler göz önüne alındığında cumhurbaşkanlığı için adaylar arasında kıyasıya bir rekabetin olacağını öngörmek mümkündür. Helikopter kazasının sabotaj olmasının güçlü bir ihtimal olarak mevcudiyetini koruduğu bir ortamda bu siyasal yarışın nereye evrileceğini önceden kestirmek oldukça güç. Özellikle helikopter kazasıyla ilgili İran devlet yönetiminin yaşadığı git geller ve İran kamuoyuna her gün yeni yeni spekülatif haberlerin servis edilmesi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sabotaj gölgesinde yapılacağını gösteriyor. İlan edilen beş günlük yasın ardından İran televizyonlarında adeta hiçbir şey olmamış gibi pembe dizilerin, konuyla alakası olmayan filmlerin, sanat ve güncel hayat programlarının yayınlanmaya başlanması İran rejiminin konuyu örtme çabaları olarak değerlendirilmektedir. Bunun etkisiyle olsa gerek şu an İran'da Türkçe'deki "ölü sessizliği" tabirine uygun olarak meydana gelen helikopter kazasıyla ilgili adeta hiç kimsenin konuşmadığı veya konuşamadığı garip bir sükûnet hali yaşanıyor. Toplumsal açıdan bu durumun çok da sağlıklı olduğunu söyleyemem. İran'ın iç yapısındaki sosyopolitik ve psikososyal süreçlerin nereye doğru evrileceğini şimdiden kestirmek güç ama bu garip sükuneti sosyolojik alarm işaretleri olarak okumak da mümkündür. Bu bağlamda biraz daha derinliğine analiz yapacak olursak 1979'dan beri Şii merkezli rejimin devamını esas alan İran kurumsal yapısı içerisinde yer alan toplumsal gruplarda anlam kaymalarının da yaşandığına dair birtakım emarelere de rastlandığını görmekteyiz. Bu bağlamda sosyal grupların etnik aidiyetleri ile rejim arasında köprü kuran ve etnik bilinci baskılayan salt Şiilik kavramının giderek içinin boşaldığı ve zayıfladığına dair sinyaller alınmakta. Geçmişe göre nispeten daha hassas ve kırılgan hale gelmiş bulunan İran'daki iç ve dış gelişmelerin başta Türkiye olmak üzere Azerbaycan, Pakistan ve diğer Ortadoğu ülkelerini etkileme potansiyeli olduğunu her zaman dikkate almak gerekmektedir. Ayrıca her zaman olduğu gibi başta ABD ve Avrupa olmak üzere emperyalist güçlerin İran'daki hassasiyetleri kendi çıkarları için uygun araçlara dönüştürmek üzere hazır beklediklerini de unutmamak lazım. Bu güçlerin Irak ve Suriye örneklerinde olduğu gibi yaşanan kaotik ortamları o devletler için parçalanma süreçleri haline dönüştürdükleri bilinmekte. Eğer toparlanamazsa İran için de benzer durumların söz konusu olması her zaman ihtimal dahilindedir. Bu nedenle Türkiye'nin İran'daki olası gelişmelere karşı Şuşa ve İslamabad deklarasyonlarına uygun olarak özellikle dost ve kardeş Azerbaycan ve Pakistan'la olan askeri ve teknik iş birliğini geliştirilmesi, yaşanabilecek gelişmelere göre gerekirse bu ülkelerdeki Türk askeri varlığının arttırılması önem arz etmektedir. Bu bağlamda Gürcistan ve KKTC de stratejik açıdan hayati önemdedir. Özellikle Orta Doğu'nun kalbindeki tarihi, kültürel ve dini bağlarımız bulunan Suudi Arabistan'la da ilişkilerin çok yönlü olarak güçlendirilmesi bölgedeki emperyalist kuşatmanın zayıflatılması ve emperyalizmin olası planlarının boşa çıkarılmasında faydalı olabilir. Adamın hastalığının bir an önce geçmesi dileğiyle.