Gazze ateşkesi: Nefes mi, kalıcı barış mı

Gazze'de silahlar sustu ama barışın sesi hala kısık. Ateşkes, bir dönüm noktası mı yoksa yalnızca yeni bir fırtınadan önceki sessizlik mi İşte asıl merak edilen sorular bunlar.

Gazze, bir kez daha ateşkesle sessizliğe büründü. İki yılı aşkındır devam eden yıkımın ardından gelen bu anlaşma hem bölge halkı hem de dünya için bir umut ışığı oldu. Ama her umut, kendi gölgesini de içinde taşır. Bugün, "Bu sefer farklı mı olacak" sorusu belki de bölgenin en çok sorulan cümlesi. Ateşkes, diplomatik bir maratonun sonucu. Katar, Mısır ve Türkiye'nin arabuluculuk çabaları, ABD'nin temkinli baskısı ve Birleşmiş Milletler'in insani çağrıları sonunda taraflar geçici bir anlaşmaya vardı. İlk günlerdeki tablo umut vericiydi: İsrail güçlerinin bazı bölgelerden çekilmesi, insani yardımların yeniden girişine izin verilmesi, binlerce sivilin evlerine dönmeye başlaması... Fakat sahadaki her "rahatlama" anı, yeni bir tedirginliği de beraberinde getiriyor.

TARİHTEN GELEN GÖLGE

İsrail-Filistin hattında kalıcı ateşkes kavramı, maalesef tarihsel olarak hep kırılgan oldu. Oslo süreci, 2014 ateşkesi, 2021 anlaşmaları... Her biri kısa süreli nefes alma aralıklarına dönüştü. Çünkü alttaki temel sorunlar - işgal, yerleşim politikaları, Filistin'in statüsü, mülteci meselesi - çözülmeden bırakıldı. Bugün de tablo çok farklı değil. İsrail güvenlik paradigmasını "tehdit algısı" üzerine kurarken, Hamas sahadaki direnişini varlık sebebi olarak görüyor. Bu iki gerçek, kalıcı barış zemininin hala zayıf olduğuna işaret etmekte. İsrail'in iç siyaseti de ateşkesin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. Koalisyonun aşırı sağ kanadı, "tam zafer" söylemini bırakmak istemiyor. Netanyahu hükümetinin geleceği, bu süreçte atılacak her adımla doğrudan bağlantılı. Filistin tarafında ise birlik sorunu kronikleşmiş durumda. Hamas ve El Fetih arasındaki siyasi çekişme, Gazze ve Batı Şeria arasındaki uçurumu derinleştiriyor. Barış için Filistinli gurupların önce kendi içlerinde barışmaları gerekiyor.

GARANTÖRLERİN GÜCÜ VE SINIRI

Ateşkesin uygulanması için bölge ülkeleri büyük bir sorumluluk aldı. Türkiye, Katar ve Mısır'ın diplomatik ağırlığı belirleyici olabilir. Ancak garantörlük, sadece imza değil, askerî açıdan İsrail'in saldırılarının önlenmesi, sürecin sürekli takip edilmesi ve çok yönlü baskının devamını gerektirir. Sahada ihlaller yaşandığında bu ülkelerin nasıl bir refleks göstereceği, anlaşmanın ömrünü belirleyecek. ABD'nin tutumu da önemli. Washington, ateşkesi destekliyor ancak aynı anda İsrail'e yönelik eleştirilerini sınırlı tutuyor. Bu çifte denge siyaseti, sürecin kalıcılığını zorlaştırıyor. Avrupa Birliği ise daha çok insani yardıma odaklanmış durumda; siyasi çözüm konusundaki etkisi zayıf. Birleşmiş Milletler, ilk 60 gün içinde Gazze'ye 500 milyon dolarlık acil yardım planı açıkladı. Fakat yardımların ulaştırılması kadar, yeniden inşa sürecinin nasıl yönetileceği de kritik. Çünkü bu kez mesele yalnızca "taş üstüne taş koymak" değil; güven ve yönetim kapasitesini yeniden inşa etmek.