Afrika ve Ortadoğu'da Türk üçgenleri

Zaman geçtikçe ortaya çıkan gelişmeler Türk devlet aklının aslında ne kadar stratejik çalıştığını gösteriyor. 2014 yılında Sevakin adasıyla ilgili Sudan'la yapılan anlaşma sonucunda Kızıldeniz'de Türkiye'nin konuşlanmasıyla başlayan jeopolitik süreç hız kesmeden devam ediyor. Kızıl Deniz'in önemi bu günlerde çok daha iyi anlaşılmaya başlandı. Yemen'in Kızıldeniz'deki gemilere saldırmasıyla dünya lojistik zincirinde meydana gelen kopmalar küresel enflasyonun artmasından tutun da transfer maliyetlerinin yükselmesine kadar çok yönlü olumsuz etkilerin ortaya çıkmasına neden oldu. İşte tam da böyle bir ortamda dünya deniz ticaretinin yaklaşık yüzde yirmi beşinin gerçekleştiği Kızıldeniz'in ortasında Türkiye'nin sahip olduğu güvenli bir limanın sadece Türkiye ve Sudan için değil aslında dünya ticareti için ne kadar önemli olduğunu hep birlikte görmüş olduk. Dolayısıyla Türkiye'nin dünya deniz ticareti üzerindeki etkisinin artması küresel sistemdeki politik etkisinin artması anlamına geleceğini de söylemem lazım. Daha sonra ne oldu Hürmüz boğazı üzerinde çok kritik bir konuma sahip Katar'la geliştirilen ilişkiler jeopolitik ortaklığa dönüştü. Katar'a Türk Askerinin de konuşlanmasıyla devam eden süreç 2017 yılında Katar'a körfez ülkelerinin uyguladığı ablukanın Türkiye tarafından kırılmasıyla yeni bir boyut kazandı. Yine aynı yıl Aden Körfezine hakim Somali'yle kurulan stratejik sayılabilecek çok yönlü ilişkiler ve Somali'de Türk Askerinin konuşlanması Ortadoğu'da Türk Üçgeninin oluşumunu tamamladı. En son Somali kıta sahanlığının korunması karşılığında Somali deniz yetki alanlarındaki doğal kaynak gelirlerinin yüzde otuzunun Türkiye'ye verilmesi anlaşmasının imzalanmış olması da ayrıca Türkiye'nin küresel sistemdeki jeopolitik etkisinin ne kadar artmış olduğunu göstermesi bakımından da çok önemlidir. Bir de buna Libya ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni eklerseniz karşınıza Ortadoğu ve Afrika'nın kuzeyinde iki tane jeopolitik üçgen çıkar. Türkiye'nin Ortadoğu ve Afrika'daki üçgenleri. Peki bunlar ne işe yarayacak diye soracak olursak aslında elde ettiğimiz ve bundan sonra da elde edeceğimiz gelirlerin yanında hatta ondan çok daha fazla Türkiye'nin elde ettiği jeopolitik kazanımlarıjeopolitik avantajları var. Özellikle Afrika ve Orta Doğu alanlarında milli muharip uçak olan Kaan'ın üretilmeye başlamasıyla birlikte hava üstünlüğünün Türkiye'ye geçecek olması bölge coğrafyasında küresel güçlerin emperyalist politikalarının yerini giderek Türkiye'nin hümanist-insani politikalarının alacağı yeni bir sürece gireceğiz. Bu da dünyanın enerji merkezi olan Ortadoğu ve doğu Afrika merkezli enerji eko politiğinde Türkiye'nin daha başat bir aktör konumuna geleceğini bizlere söylemektedir. Özellikle üçüncü küresel kapışmaya doğru hızla sürüklenen dünyamızda önümüzdeki 5 yıl içinde küresel güçlerin Asya Pasifik'e güç aktarımı nedeniyle Orta Doğu ve Afrika'da güç boşlukları oluşacağını biliyoruz. İşte Türkiye'nin derin devlet aklıyla yapılan bu üçgensel stratejik açılımlar ortaya çıkacak güç boşluklarını Türkiye için fırsat alanlarına çevirecek gibi görünüyor. Tam da bu noktada Türkiye'nin başta savunma sanayi olmak üzere milli güç kapasitesini arttırarak istikrarlı bir şekilde yoluna devam etmesi oluşacak krizlerin ortaya çıkarabileceği fırsatların Türkiye tarafından değerlendirilmesini de sağlayacaktır. Sonuç olarak biz ikinci dünya savaşına girmedik ama savaştan yenik çıkan ülkelerin gördüğü muameleleri gördük. Ancak üçüncü küresel kapışma öncesi gerekli hazırlıklarını tamamlayan Türkiye ikinci Dünya Savaşı sonrası karşılaştığı muameleleri bir daha yaşamayacak, tam tersine üçüncü küresel kapışma sonrasında oluşacak yeni küresel sistemi yöneten başat aktörlerden biri olacaktır.