Geçen haftaki yazımda sizinle paylaşmıştım. Tıpta Nobel'in bu yılki mesajı çok net: Gerçek güç, kontrolü elinde tutabilmektir. Fren pedalı olmazsa, vücut kendi kendini parçalar. Bazı dünya liderleri, gücü hâlâ yıkmak, korkutmak ve savaş çıkarmak zannediyor. Bir ülkeyi, bir halkı yok etmek "güç" değil; tam tersine, güçsüzlüğün ve korkaklığın göstergesi.
Gerçek güç, savaş açmak değil, savaşı önleyebilmekte. Bir liderin büyüklüğü, kalabalık bir orduyla değil, barışı koruyabilme becerisiyle ölçülür.
Ve ne yazık ki, aynı yanlışı sadece birbirimize değil, doğaya karşı da yapıyoruz. Ormanları kesiyoruz, denizleri kirletiyoruz ve toprağı zehirliyoruz. Sanki dünya bize aitmiş gibi davranıyoruz. Oysa bu gezegenin hücrelerinden sadece biriyiz. Doğayı yok ettiğimizde, aslında kendi akciğerimizi, kendi damarlarımızı yok ediyoruz. Tıpkı bağışıklık sistemi kendi hücrelerine saldırdığında olduğu gibi.
Doğa, tıpkı bedenimiz gibi, bir denge üzerine kuruludur. Fazla gaz verirsek sistem çöker; bir yerde fırtına, bir yerde kuraklık ve bir yerde yangın... Kısacası, dünya da kendi otoimmün hastalığını yaşıyor.
Faili biziz.
Bilim, bu yıl bize bir kez daha hatırlattı: Kontrolsüz güç, ister hücrede olsun ister insanda, sonunda kendini yok eder.
Dünyayı parmağında oynatmak bir güç göstergesi midir
Fransız ressam ve heykeltraş Bernard Bezzina'nın yarattığı Main Divition III 'Ludus' adındaki bu anıtsal heykel, parçalanmış ve sonra tüm kusurlarıyla yeniden bir araya getirilmiş bir eli tasvir ediyor: Sanatçının bölünme olarak adlandırdığı şey kesikler, çentikler ve çatlaklar zamanın geçişini ve tahribatını yansıtıyor.