Dil öğrenmenin beyne açtığı pencere

Yeni bir dil öğrenmenin yalnızca kelime haznemize kattığı bir zenginlik olduğu düşüncesi artık geride kaldı. Son yıllarda yapılan nörobilim araştırmaları, yabancı dil öğrenmenin beyni âdeta yeniden şekillendirdiğini gösteriyor. Evet, gerçekten de yeni bir dil öğrendiğimizde beyinde yeni bölgeler daha aktif hale geliyor, ama mesele bundan çok daha karmaşık ve çok daha büyüleyici.

Beynimiz, sandığımız gibi sabit bir organ değil. Tam tersine, yaşımız kaç olursa olsun yeniden yapılanma becerisine sahip. Buna 'nöroplastisite' diyoruz. Yeni bir dil öğrenmek, bu plastisiteyi en güçlü tetikleyen aktivitelerden biri. Dil öğrenirken hafıza merkezimiz olan hipokampus daha yoğun çalışıyor, dikkat kontrolünü sağlayan prefrontal korteks güçleniyor ve iki dil arasında geçiş yaparken beynin yürütücü işlevleri adeta spor salonunda antrenman yapıyor. Yani beyinde yeni bir bölge açılıyor ifadesi bilimsel olarak tam doğru olmasa da, mevcut bölgeler yeniden yapılanıyor, güçleniyor ve daha verimli hale geliyor demek kesinlikle doğru.

İnme geçiren bir kişinin anadilini kaybedip başka bir dili konuşmaya devam etmesini nasıl açıklayacağız Bu, beynin dil merkezlerinin dağılımına dair en çarpıcı örneklerden biridir. Dil yeteneğimiz tek bir noktaya bağlı değildir. Broca ve Wernicke bölgeleri başrolü oynasa da, diller arasındaki işleyiş ağ şeklindedir. İki dili farklı yaşlarda öğrenen bireylerde bu ağlar hafifçe farklı alanlarda konumlanabilir. Çocuklukta edinilen ana dil genellikle daha derin ve yaygın sinir ağlarına yerleşirken, ergenlik veya yetişkinlik döneminde öğrenilen ikinci dil kimi zaman farklı bir nöral rota kullanabilir.