Akıllı ilaç gerçekten akıllı mı

Düşünün ki bir savaş alanındayız... Düşman (kanser hücresi) vücudun içine gizlenmiş, kendi hücrelerimizin arasına karışmış.

Eskiden bu düşmanı yok etmek için ordunun tamamı seferber olurdu: Kemoterapiyle tüm hücrelere saldırır, dost, düşman demeden vururdu. Evet, kanser gerilerdi belki, ama saçlarımız dökülür, bağışıklığımız çökerdi. Sonra tıp dünyası yeni bir çağ açtı, akıllı ilaç dönemi başladı. Bu ilaçlar adeta özel kuvvet askerleri gibi çalışıyor. Her biri yalnızca kendi hedefini biliyor.

Bir kanser hücresinin yüzeyinde belirli bir işaret varsa, sadece oraya gidiyor. Tıpkı, o binadaki ışık açık, işte düşman orada! diyerek lazerle nokta atışı yapmak gibi. Meme kanserinde HER2, akciğer kanserinde EGFR veya ALK gibi hedefler bulundu. Bilim insanları da bu hedefleri tanıyan ilaçlar geliştirdi:

Trastuzumab, Erlotinib, Crizotinib... gibi Hepsi kendi savaş planına göre hareket ediyor. Yan etkiler azaldı, tedaviler kişiye özel hale geldi. Artık kanser tedavisi tek beden herkese uyar değil, senin bedenine özel olarak geliştirildi.

Bağışıklık sisteminin rolü

Bu akıllı ilaçların arkasında çok daha derin bir keşif yatıyor: Bağışıklık sistemimizin fren mekanizması.

Japon bilim insanı Shimon Sakaguchi ve Amerikalı meslektaşları Mary Brunkow ile Fred Ramsdell, vücudun kendine saldırmamasını sağlayan regülatör T hücrelerini buldu. Bu hücreler, bağışıklık sistemine "Dur, sakin ol" diyor.