Bir can dostumun ardından

Selim İleri de artık aramızdan ayrıldı. Yılların dostluğunu kurmuştuk. Her kitabını okur, her kitabıyla Türk edebiyatında iz bıraktığını görürdüm.

İlk kitabı Cumartesi Yalnızlığı'ndan sonra yalnız kişisel değil, edebî dostluğumuz da koyulaştı.

İlk kitabını Cemal Süreya'ya götürdüğünde bana uğramasını söylemiş. Bir öğleden sonra Altın Kitaplar Yayınevi'ne gelip kitabı verdi.

Hüzünlü bir ustalığı vardı, sadece yaşananları değil, yaşanacakların da sırrını veriyordu.

Ben de bir gün ona yayıncı kimliğimle yaklaştım ve bir kitabını basmak istediğimi söyledim. Buluşmalarımızda edebiyattan, hayattan, insanın içini kavuran bunalımlarından söz ettik.

O gün Selim'e bir şarkıdan söz ettim. Şarkının bir dizesine takılmıştı: "Akıbet düştün dile destan mı oldun ey gönül." Sonra kitabının adını 'Destan Gönüller' olarak koymuştu. Birçok konuşmasında da bu olaydan söz etmişti.

Haberin Devamı

İlk kitabını babasına ithaf etmişti. Belli günlerde Moda'daki evde annesini beklerdi.

Yalnız kendi kitaplarını yazmadı. Türk edebiyatının önemli adlarının da unutulmamasını sağladı. Böylece iyi yazarları okumadan iyi bir yazar olunamayacağını kanıtlıyordu.

Akşam buluşmalarının bir durağı da bizim evdi. Selim'in sevdiği şarkıları çalar dinlerdik.

Günübirlik yaşayanlardan çok, bir ömür acının yaşamlarına eşlik ettiği insanları yazdı. Kendine özgü bir toplumcuydu. Köşede kıyıda kalmış insanların dramı, unutulmuşların ıstırabı onun kitaplarıyla edebiyat tarihine geçti.

Yalnız romanlarıyla değil senaryolarıyla da sinema dünyasında kaldı.

Son romanında kitabın başına yazdıkları, anmaları, onun edebiyat dünyasındaki eşsiz yerini bir kez daha vurguluyor:

"Oraya deniz fenerine değil ayrılığa. Yolun açık olsun.

Ayrılığımıza

Hep ayrılığa.

Kırılışa. Gönül kırgınlığına.

Bir an gelir, o 'an'a.

Kaygılarda. Kavuşmalarda. Sona erişte. Doğuşta. En uzak en, en yakın.

Ayrılışta. Gecede. Ayrılık gecesinde boğuşta.

Gün ışığında

Sabaha karşıydı. Gün aymadan.